Yusuf, kıpkırmızı olmuş, bir şey diyemiyordu. Ayşe Hanım konuştukça daha çok kızıyordu: -Şunu kalın kafana sok. Seven kimse için, sevdiğinin şartı, en büyük mükafattır. Gerçek seven, sevdiği, yari, gönül verdiği ölmesini istese seve seve ölüme gider. Ferhat, Şirin için dağları delmişti. Demek ki, senin sevgin yalanmış. Hem Gülçehre'yi sevdiğini süleceksin hem de şart koşmasını gurur meselesi yapcaksın. Bu nasıl sevgi. Kır şu gururunu. Pelvan adama yakışmıyor. Sen nası pelvansın. Sana büle mi öğretti ustaların, hocaların? Seven kişi, sevdiğim benden bi şey istedi diye düğün bayram yapar bre. Yusuf, daha fazla annesini dinleyemedi ve usulca odadan çıktı. *** Annesiyle, tartışmasında sonra Yusuf, yine kendini dağlara vurmuştu. Bir pınar başına oturmuş, "Pınarbaşı ben olayım vay vay/Bulanırsam bulanayım vay vay" diye düşünüyordu. Düşündükçe, Yusuf'un, Gülçehre'nin şartına ilk tepkisi gitmişti. Özellikle annesinin, "Seven kimse için, sevdiğnin şartı, en büyük mükafattır. Gerçek seven, sevdiği, yari, ölmesini istese seve seve ölüme gider. Ferhat, Şirin için dağları delmişti. Demek ki, senin sevgin yalanmış." sözleri beyninde çınlayıp duruyordu. Annesi haklıydı, Gülçehre'nin şartına isyan eden, nefsiydi. Doğrunun başkası tarafından söylenmesine, başkasının, bu sevdiği kimse bile olsa şart koymasını kabullenemiyordu. Enine boyuna değerlendirdikçe, Gülçehre'nin, güreşe başlaması şartını koyması hoşuna dahi gitmeye başlamıştı. "Bu Gülçehre, mert kızmış. Kara sevdayla yanmasına rağamen, onu istettiğimde hemen evet demedi ve benim tekrar güleşe başlamamı, Kırkpınar'da başpelvan birincisi olmamı şart koştu. Eee, ben güleşten başka sevda tanımam diyene bundan güzel şart olmazdı.." Yusuf, bunları düşünüyor, ama yine de, Gülçehre'nin sözüyle güleşe başlamayı kendine bir türlü yediremiyordu. Gülçehreli, güleşli düşünceler içinde bocalayan Yusuf, güvercinin hû hû sesiyle düşüncelerinden bir nebze olsun kurtuldu. Güvercin sesini duyunca, elinde olmadan gülümsedi. Bu yine, Filiz Nurullah'ın bir şaklabanlığı olmalıydı. Filiz Nurullah, Yusuf'un efkarlı zamanlarında en olmadık şakalar, taklitler yaparak, onu güldürürdü. Güvercin sesi, yalnızca ikisinin bildikleri bir işaretti, "Buradayım, asayiş berkemal" demekti. Bütün kızmasına ve karşı çıkmasına rağmen, Filiz Nurullah, bir gölge gibi kendisini takip ediyordu. Herhalde annesi tembihlemiş olmalıydı. Yusuf, yanılmamıştı, "Hani benim Yusuf agam" diyerek şen şakrak bir halde, Filiz Nurullah ortaya çıktı. Hiçbir şey yokmuş gibi, hemen, Yusuf'un yanına oturdu ve onu konuşturmak, rahatlatmak için çeşitli şakalar yapmağa başladı. Yusuf, Filiz Nurullah'a kızmak istiyor, ancak bir türlü başaramıyordu. Çok sert tabiatlı olan Yusuf, Filiz Nurullah'ın karşısında bir türlü sert olamıyor, ona kızamıyordu. Filiz Nurullah takıldı: -Te be Yusuf agam. Demirci Baba Dergahı'ndayken İsmail Hoca'nın bi sözü vaadı, atırladın mı? Yusuf, elinde olmadan güldü: -A be zevzek. İsmail Hoca'nın binlerce sözü vaadı? Hangi sözünden bahsediyersin? Filiz'in istediği olmuş, Yusuf'u konuştarmayı başarmıştı, devam etti: -Hocamız her zaman derdi ya... Yusuf, kızar gibi yaptı: -Uzatma Filiz. Süle hele, ne derdi. DEVAMI VAR Not: Daha önce yayınlanan 1. bölüm ve şu anda yayınlanmakta olan ikinci bölümden noksanlar e-mail vasıtasıyla arzu edenlere gönderilir. H.D