Gülçehre yalnız değildi

A -
A +

Filiz Nurullah üç gün kendine gelemedi. Yusuf, endişelendi, Halil Ağayı aradı, odasında olduğunu söylediler, Lofçalı İbrahim Pehlivan'ın can arkadaşı Halil Ağaya dert yandı: -Yahu Halil Ağam. Bizim Filiz Nurullah hâlâ kendine gelemedi, başına bir hal gelmesinden korkuyorum. Kolay değil, üç kuzu, 5 kilo baklava yedi, üstüne üstlük 20 okka ayran içti. Halil Ağa, güldü: -Korkma bre Yusuf! Filiz'e bir şey olmaz. Midesi hâlâ yediklerini hazmetmekle meşgul, onun için kendine gelemedi. Bu sırada kapı vuruldu, Halil Ağa seslendi: -Girin. Gelen konağın kahyasıydı: -Halil Ağam, müjde, Filiz Pelvan kendine geldi. Halil Ağa Yusuf'a gülümsedi: -Bak dediğim çıktı. Yusuf, çocuk gibi sevindi: -Öyle mi, Halil ağam, hemen gidip bakabilir miyiz? -Hemen. Koşarak Filiz'in kaldığı odaya girdiler, Filiz şaşkın şaşkın bakıyor, birşeyler araştırıyordu. Yusuf, Filiz'in boynuna sarıldı: -Filiz'im, şükürler olsun, kendine geldin. Nasılsın iyi misin? Filiz şöyle bir gerindi: -İyiyim iyiyim de Yusuf agam, çok açıkmışım. Yiyecek birşeyler yok mu? Filiz'in çok acıkmışım sözüyle hepsinin akılları başından gidiyor gibi oldu ve Yusuf, beklenen suali sordu: -Filiz'im, üç gün önceki yemek ziyafetini hatırlıyor musun? -Evet hatırlıyorum. -Peki nasıldı Halil Ağanın ziyafeti, doydun mu? Filiz şöyle bir kollarını yana, ellerini de semaya doğru açtı: -Ah Yusuf agam ah. Doydum dediğim günü görebilecek miyim bilemiyorum. Halil Ağa'nın ziyafetinde kılıç korkusundan, midemin karıştırılmasından, yediğimin ağzımdan getirilmesinden şöyle bir ağız tadıyla yemek mi yiyebildim. Filiz'in sözlerini duyan Yusuf, "Allah" dedi ve olduğu yere yığıldı. Yusuf, pes demişti. Filiz'e "Doydum elhamdü lillah" dedirtebilmek için gayret etmekten vazgeçen Yusuf, İstanbul'da bir müddet güreş kovaladıktan, memleket, daha doğrusu Gülçehre'ye hasreti dayanılmaz olduktan sonra, İbrahim Pehlivan ve Said Beşir ile en yakın zamanda tekrar görüşmek üzere vedalaştı ve çıraklarıyla birlikte dönüş yoluna koyuldu. Edirne, Dimetoka, Varna, Burgaz taraflarında bir çok güreş, yaptılar. Filiz Nurullah'ın korkunç yemek masrafına rağmen, aldıkları ödüllerle cepleri dolmuş olarak Şumnu'ya ulaştılar. Yusuf, masraflardan sonra kalan ödülü eşit olarak kendisi, Küçük Yusuf ve Filiz Nurullah arasında bölüştürmüş, başpehlivanım diye fazla almamıştı. Yusuf'un ödüle ihtiyacı yoktu, babası Karalar köyünün en zenginlerindendi. Şumnu'ya öğleye doğru geldiler. Birlikte bir talikaya bindiler ve Karalar'a yaklaştıklarında, Yusuf, Filiz ve Küçük Yusuf'u kendi köylerine gönderdi. Küçük Yusuf ile Erikli köyündeki ablasına selam gönderdi. Talika, Yusufların evi önünde durdu. Yusuf, çok heyecanlıydı, dile kolay, Gülçehresi'nden ayrılışından bu yana beş ay geçmişti, köyden ayrıldığında aylardan nisandı, şimdiyse eylüldü. Dış avlu kapısını açtı, evin önüne girdi, tavuk ve kazlardan başka ortalıkta gezen yoktu, kimse gözükmüyordu. Evin köpeği karakurt gelişini farketti, Yusuf'u tanıdı, şöyle bir havladı. Yusuf, "Herhalde tarlaya çalışmaya gitmişler" diye düşündü. Evini özlemişti. Eşyalarını bırakmak için odalarının bahçeye açılan kapısını açmak için davrandığında şaşırdı, bir ağlama sesi duydu, hem de bebek ağlaması. Eli ayağı tutmaz oldu. Yoksa, aklına gelen miydi? Nasıl da unutmuş, aklından çıkmıştı. Nisan ayında köyden çıktıklarında Gülçehre dört aylık hamileydi. Yusuf ise beş aylık ayrılık boyunca hep Gülçehre'yi düşünmüş, ama hamile olduğu, doğum yapacağı aklına gelmemişti. Gülçehre'yi düşündüğünde, zihni ve gönlü ondan başka herşeye kapanıyordu. Kapıyı açmaya cesaret edemedi. Hafifçe vurdu, bir müddet bekledi, kapı açıldı, Gülçehre'si karşısındaydı, ama yalnız değildi. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.