Güller içinde kanatlanmıştı

A -
A +

Yusuf, "Ya Rabbi, güç, kuvvet sendendir, imtihanındır, varsa üzerimdeki bütün iyilikler ihsanındır, bana ait olansa, unutmaklar, isyanlar ve çirkinliklerdir. Bütün bunlara tövbe ettim. Sen, tövbe edebilmeyi de ihsan eyle." diye gönlünden yalvararak öyle bir içten besmele çekti ki, sanki onunla birlikte, pehlivanlık hocası İsmail Efendi, gönül hocası İbrahim Gülşeni hazretleri, Demir baba ve onların ağzıyla da bütün kainat besmele çekmiş ve bu besmele Arşa yükselmişti. Yusuf, uzun, silindir şeklindeki demiri büyük demir parçasının altına tekrar yeni bir besmele ile yerleştirdi. Gönlünden Demir Baba'ya sığındı, "Ey Demir Baba, Allahü tealanın evliya kulu. Fındık Taşını kaldırmada yardım ettiğin gibi bu demiri kaldırmada da bana yardım eyle. Eyle ki bu çocuğu kurtarabilelim, ciğeri kavrulan anneyi sevindirebilelim." şeklinde yardım talebinde bulundu. Ya Allah, ya Demir Baba diyerek yüklendi. İnanılmaz gerçekleşti, demir parçası esnedi. Tekrar bütün gücü ve gönlüyle yüklendi, bu sefer, demir kalktı. Yusuf, öyle zorlanıyordu ki, kulakları zonkluyor, beyninde şimşekler çakıyor, hücreleri tek tek birbirlerinden ayrılıyordu. Yusuf, beyninde çakan şimşeklerin güle dönüştüğünü görür gibi oldu. Bu sırada, gemi korkunç bir gürültüyle sarsıldı. Sarsılmayla birlikte, Yusuf'un kaldırmağa çalıştığı ve yerinden oynattığı demir parçası, çocuğun geçebileceği kadar açıldı, ancak beklenmedik bir gelişme meydana geldi. Güvertenin tonlarca ağırlığı Yusuf'un, elindeki kaldıraçta dengelendi. Kaldıracı bıraktığı anda tonlarca ağırlığındaki gemi parçası, Yusuf'un üzerine devrilecekti. Durumu farkeden Yusuf, gülümsedi, başına gelenlerdeki esrara. Kadına işaret etti. Kadın, çocuğunu, açılan yerden aldı. Yusuf'a baktı, çocuğunu kurtaran kişinin ölümle kucak kucağa bulunduğunu anladı, ne yapsın bilemedi, ağlayarak birşeyler söyledi ve kucağında çocuğu uzaklaştı. Yusuf, yalnız başına kala kaldı. Çocuk, kurtulmuş, kendisi ölüm tuzağına yakalanmıştı. Kaldıraç vazifesi yapan demiri bıraktığı anda, tonlarca ağırlığındaki gemi parçası üzerine düşecekti. Ölüm kaçınılmazdı. Ne yapsın bilemedi. Takati tükenmişti. Kelime-i şehadet getirmeğe başladı. Tam demir çubuğu bırakmak, ölümle kucaklaşmak üzereyken vazgeçti. "Daha gücüm yerindeyken demir kaldıracı bırakmakla intihar etmiş olurum. Sonuna kadar direnmeliyim. Bilinemez, birkaç saniye içinde neler değişmez ki." diye düşünen Yusuf, demiri bırakmadı. Fakat gücünün sonuna gelmişti. Beyninde şimşekler çakıyordu. Yusuf, şimşeklerin, serhat boylarında şehitliğin işareti sayılan kırmızı güllere dönüştüğünü farketti. Güllerin arasında hocası İsmail efendiyi ve Demir Baba'yı gördü. Gülümseyerek kendisine el sallıyorlardı. Demir Baba, gülleri gösterip üç işaretini yaptı. Yusuf, anlamıştı, demek ki, mağlup olacağı, yenileceği üçüncü gül ölümdü. Güller, Yusuf'u kuşatmağa başlamıştı. Güllerin arasına, kara sevdalısı Gülçehre, kızı Hatice ve ciğerpareleri de karışmıştı. İsmail Pehlivan, Demir Baba ve bütün sevdikleri, Yusuf'a yardıma koştular, hep birlikte demirin bir ucundan tuttular. Yusuf, yükünün hafiflediğini, onlarla birlikte güllerin arasına karıştığını, uçtuğunu hissetti. Göremediği birisi, "Yusuf, işte şimdi gerçek pehlivan oldun, mazlumlara yardım için bilerek ölüme koştun, ölüme yenildin, ancak nefsini yendin, kişinin ameliyle kavuşabileceği en yüksek mertebeye, şehitlik mertebesine kavuştun." diyordu. Yusuf, şaşkınlık içindeydi, ben öldüm mü diye kendi kendisine soruyordu. O, ölümün korkunç acılar içinde gerçekleşeğini düşünmüştü. Şimdiyse, güllerin arasında kanatlanmış gidiyordu. Yoksa ölmemiş miydi, gördükleri bir rüya mıydı? BİTTİ

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.