Güller, uzaklaştırmıştı -298-

A -
A +

Yusuf'un rüyaları, yine sevdikleriyle ve kendisini yenmek isteyen rakiplerle doluydu. Sevdikleriyle arasında azılı rakipler oluyordu, yeniyor, yeniyor yine de bitmiyorlardı. Son zamanlarda rüyalarına güller karışmıştı. Güllerle sevdikleri, onu yenmek isteyen rakipleri iç içeydi. Güller arasında, sevdiklerini rakiplerinden ayırmakta güçlük çekiyordu. Yusuf, rüyalarını tabir edemiyordu, yakınlarından rüyalarını tabir edebilecek kimse de yoktu. Ona, Demir Baba Dergahı'nda öğretmişlerdi; rüya tabirinin çok önemli olduğunu, rüyaların tabir edildiği gibi çıktığını, anlatılmazdan önce rüyanın ayağı bağlı bir kuş olduğunu, anlatıldıktan sonra kuşun geri dönmemek üzere uçtuğunu, rüyaları hayra yormak gerektiğini... Yusuf, mektubunun gazetede yayınlanmasından önceki gece yine güllerle ve sevdikleriyle dolu bir rüya görmüştü. Ama bu rüya diğerlerinden farklıydı. Rüyasında, hem kendisi hem de Gülçehresi ve çocukları güllerle kuşatılmıştı. Onlara ulaşmak isterken, güller onu iyice içlerine alarak, gökyüzüne kaldırmışlar ve sevdiklerinden uzaklaştırmışlardı. Sevdiklerini yeryüzünde göremez olunca, bağırmak istemiş ve bu sırada uyanmıştı. Yusuf, bu rüyadan çok etkilenmiş, Demir Baba'nın güle üç defa yenildiğinde gerçek pehlivan olacaksın sözünü hatırlamıştı, güle iki defa yenilmişti, yenilgisinin biri gülşeni büyüğüne, diğeri Gülçehreye olmuştu. Güle üçüncü yeniliş nasıl olacaktı acaba? Yusuf, sabah namazından sonra bir türlü uyuyamamış, ya Rabbi rüyamı hayırlara vesile kıl, sevdiklerime kavuşmamı nasip eyle diye dua etmişti. 28 Mart sabahı, Yusuf, rüyanın tesirinde, rüyada gibi otelin önünde gezinirken, Malatyalı Mehmet Ağa, birkaç arkadaşıyla birlikte ziyaretine geldi. Yusuf, Mehmet Ağa ve beraberindekileri, görmekle sevindi. Akşamki rüyadan sonra, gönlü onları görmekle bir nebze olsun rahatlamıştı. Rüyayı anlatmak için, dayanılmaz bir istek duydu, fakat rüya tabir edildiği gibi çıkar sözünü hatırlayarak vazgeçti, anlatmağa cesaret edemedi. Mehmet Ağa, o günkü The World gazetesinde yayınlanan mektubunu tercüme edince, Yusuf'un aklı başından gidecek gibi oldu, fırladı, garsondan, hemen Rum Pierri'yi uyandırmasını ve aşağıya çağırmasını istedi. Mehmed Ağa, Yusuf'a ne olduğunu soramıyordu. Pierri, büyük bir telaşla aşağı, otelin lobisine inip de, Yusuf'un elinde o günkü gazeteyi görünce durumu anlar gibi oldu, sarardı, soldu. Yusuf, gazeteyi büyük bir kızgınlıkla, Pierri'nin yüzüne çarptı: -Bre Pierri denen herif. Bu sözleri ben sana söyledim mi, bunları gazeteye benim haberim olmadan nasıl yazdırırsın? Pierri, Yusuf'u yatıştırmak gayretindeydi: -Hangi sözleri bre Yusuf? Ben senin söylemediğin hiçbir sözü onlara söylemedim. Bilmez misin Amerikan gazetelerini, günlerdir senin hakkında bir sürü yalan haber yazdılar, şimdi de böyle olmuştur. Pierri'nin sözleri Yusuf'u biraz frenledi, söyledikleri doğru olabilirdi, hakikaten de kendisi hakkında bir sürü yalan yanlış şeyler yazmışlardı, bu da öyle olabilirdi: -Te be, gazetede, benim, "Hayatımda hiç yenilmedim ve beni yenecek adam çıkacağına da inanmam." dediğimi yazıyor. Yahu ben hiç böyle bir şey der miyim, biz de rakibin karınca dahi olsa kendini karıncadan büyük bilme, denir. Mümin Hoca beni hırpaladı, Hergeleci İbrahim yenmekten beter yaptı. Bundan sonrada, nice Mümin Hocalar, Hergeleci İbrahimler çıkarak bana gökteki yıldızları saydırabilirler. Söyle bakalım, ben sana böyle bir şey dedim mi? -Demedin bre Yusuf. -Demedimse bunlar, gazetede nasıl çıkmış? * DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.