Seyircilerin, Pons'u görmeleriyle birlikte, ortalık yıkıldı. Fransızlar, hep birlikte, "Paul Pons, Paul Pons" diye üç dakika süren tempo tuttular, tezahürata bakılırsa, Paul Pons, güreşmeden seyirci kararıyla galipti. Tezahürat sürerken, bütün heybetiyle Yusuf, ortaya çıktı, dört bir tarafa eğilerek, elini göğsüne koyarak selam verdi. Onun çıkmasıyla birlikte de tezahürat bıçak gibi kesildi. Yalnızca zayıf alkış sesleri duyuldu. Fransız bayan seyirciler, Yusuf'u alkışlıyordu. Yasef, Yasef diye bağırıyorlardı. Yusuf aleyhisselam Hıristiyanlar tarafından da kabul edilen bir peygamber olduğu için Yusuf ismi, Fransızca'da da vardı. Onlar, Yusuf ismini Joseph diye yazıyorlar, Josef diye söylüyorlardı. Yusuf, Fransız matmazellerin ismini söylemesiyle şaşırdı, utandı ve kızardı, ama büyük bir incelik gösterip eğilerek onları da selamlamaktan geri durmadı. Koca Yusuf'un bu hareketi matmazellerin çok hoşuna gitti ve Yusuf'u çılgınca alkışladılar. Seyircileri selamlayan Yusuf, hiç beklemediği sesler duyunca heyecanlandı: Onu destekleyen sesler vardı, ama Josef diye değil "Haydi Koca Yusuf" diye. Sesler de bayan sesi değil, er oğlu er sesiydi. Yusuf, seslere döndü, bunlar bir avuç başı fesli delikanlıydı. Yusuf, çok sevindi, duygulandı, Fransa'daki altı aylık güreş günlerinde ilk olarak Yusuf, Yusuf diye destekleniyordu. Yusuf, seslere doğru yürüdü. Onun yanlarına doğru geldiğini gören fesli gençler tam manasıyla coştu. Bir avuç Türk gencinin "Yusuf" sesleri koca salonu doldurdu, diğer sesleri bastırdı. Gençler, tribünden inip hemen Yusuf'un etrafını aldılar, kimisi eline sarılıyor, kimisiyse boynuna, ağızlarında dualar: Yusuf Pelvan. Allah senden razı olsun, bu Fransızlara Türkün ne olduğunu gösterdin. Biz Paris'te okuyan Türk öğrencileriz. Korumalar, ite kaka Türk öğrencileri tekrar tribüne çıkardılar. Yusuf, gözleri yaşlı arkalarından baka kaldı. Bu sırada menecer Doublier, yetişti ve Yusuf'u güreşin yapılacağı ringe çıkardı. Pons, küçümser bir tarzda sırıtarak Yusuf'a bakıyordu. Hakem düdük öttürerek güreşçileri minderin ortasına çağırdı. Her iki güreşçinin ellerini kontrol etti, düdüğü çaldı, düdükle beraber, iki pehlivan, tokalaştılar ve güreş başladı, daha doğrusu kovalamaca... Fransızların büyük şampiyonu Pons, dersini çok iyi çalışmıştı. Yusuf'un, demir direk dahi olsa yerinden oynatıp üç metre ileriye fırlatan elenselerinin, toplayınca fil olsa süren çaprazının, manda olsa çeviren kurt kapanının ne demek olduğunu iyi öğrenmişti. Bu sebepten, Yusuf'a yaklaşmıyor, ona elense çekecek fırsat bırakmıyordu. Güreş, güreş olmaktan çıkmış, tam bir kovalamacaya dönmüştü. Yusuf, üzerine yürüyor, Pons kaçıyordu. Pons'un güreş taktiği herhalde, kendisini kovalarken Yusuf'u yormak, halsiz düşürmek ve sonra da yenmekti. Pons, kaçtıkça Yusuf sinirleniyordu. "Yahu bu nasıl Avrupa şampiyonu, güreş yerine koşuda şampiyon olmasın sakın. Diğer rakiplerim hiç olmazsa güreşmeğe, bana birşeyler yapmağa çalışıyorlardı, bunun ise kaçmaktan başka bir düşüncesi yok." diye söyleniyordu. Yusuf, baktı ki olacak gibi değil. Hakeme döndü, Pons'u göstererek ederek, kaçıyor işareti yaptı. Hakem gülerek, devam, yakala, işaretinde bulundu. Yusuf, çaresiz Pons'u kovalama işine döndü. Pons tam bir tazı gibiydi, yakalamak ne mümkün, bu köşe kış köşesi şu köşe yaz köşesi deyip köşeden köşeye sıçrayıp duruyordu. > Devamı var