Gerçekten de Amerikan Greko-Romen güreşinde itmeyi yasak eden herhangi bir kural yoktur. Buna rağmen, hakem Wolf, Roeber'i geri doğru iterken, o, yine Türke hınçla bir sol yumruk salladı. Yumruk, Yusuf'un burnunun ucundan geçti ve bu anda Rober'in kardeşi mindere fırladı. Meneceri Julian da, "Ye onu" diye bağrdı. Aynı zamanda, Yousouf'un meneceri Brady de, "Faul, faul, yumruk attı" diye bağırarak ringe girdi. Birden, Roeber'in yardımcısı Bob Fitzsimmmons'un uzun silueti minderde görüldü, kendisi Amerika ağır sıklet boks şampiyonudur. Sanki tabanca varmış gibi eliyle cebini kaldırmıştı. Brady'i, yakasından ve paçasından yakalayıp ihtiyatla kaldırdı, yana yatırıp iplerden geçirdi ve gazete muhabirlerinin masasının üzerine uzattı. Aynı saniyede Charlie White, ringe daldı ve Fitz'e bir boyunduruk geçirip geriye doğru fırlattı. Saniyenin beşte ikisi kadar bir zaman geçmemişti ki 15 polis ringe dalmış, Yousouf'u, Roeber'i, Julian'ı, Fitzsimmons'u, Brady'i ve White'i birbirlerinden uzaklaştırmışlardı. Tam bu sırada korkunç Rum Heraklides'in mindere çıkıp , "Hepsini öldüreceğim" diye bağırdığı işitildi. Yanında oturan kötü niyetli birisi, "Haydi evlatım tam zamanı" diye onu teşvik ediyordu. Heraklides, ceketini, şapkasını çıkardı, siyah saçlarını bir yele gibi kapartıp ringe daldı, "Aaahh! Şimdi size gösteririm.." diye bağırarak aslan gibi kükredi, daha cümlesini bitirmemişti ki, iki polis onu yakaladıkları gibi iplerin üzerinden öndeki iskemlelerin üzerine fırlattılar. Yanına düşdüğü smokinli Mr. Nicholson adında bir şahıs, "Bana bak..." diye küfrü bastı, "Yok ol ortadan, kes sesini, yoksa hem kafan kırılır, hem de kodeste 30 gün yatarsın." dedi. Heraklides şaşkı şaşkın olduğu yerde kaldı. New Yorkluların ağırlama adetlerine hayret ettiği anlaşılıyordu. O anda hakem ortaya çıktı ve 'Baylar, dedi, gayet müşkül durumdayım, karşılaşmayı tatil ediyorum.' dedi. Evet, 1 Mayıs 1898 tarihli The World Gazetesi, Yusuf ile Roeber, arasındaki güreşi böyle anlatmıştı, Yusuf'un anlayamadıkları birkaç hareketini yorumda yanılmış, ama genelde tarafsız bir şekilde güreşi okuyucularına ulaştırmıştı. Amerikalılar, elense oyununu hiç görmedikleri gibi, pehlivanlarımızın rakibini teşvik için, hayda bire diye seslenmelerini, çırpınmalarını, alay etmek olarak anlamışlardı. Güreş esnasında Yusuf da Roeber'in çok kuvvetli köprüsü karşısında şaşkın kalmış, ne yayacağını bilememişti. Roeber'in köprüsü inanılmaz derecede kuvvetliydi. Köprünün ancak yüklenmekle bozulmasına izin vardı. Yusuf, yüklenmiş, Roeber dayanmış, bu durum Yusuf'un canının sıkılıp ayağa kalkmasına kadar devam etmişti. Amerika gazeteleri, Roeber'i isterse, biraz olsun Yusuf'un karşısında dayanabileceğini ispat ettiği için tebrik ediyor, ancak yine kavga çıkararak maçı yarıda kestiği, dalavere çevirdiği için tenkit ediyordu. İllustrated Police News gazetesi de, güreş için şunları yazdı: "Roeber, Yousouf karşısındaki iki hileli maçından sonra artık güreşi bırakmalıdır. Şerefli bir kimse bu yaptıklarından sonra pehlivanım diye bir daha ortaya çıkmaz. Minderde kalacağı yerde, bir koşucunun izinde gitse daha iyi olur. Roeber'in, Yousouf ile ilk güreşinde, Türkten kaçmak için setten atlama oyunu kötüydü. Fakat, 30 Nisanda, Türk ile New York'ta yaptığı ikinci güreşteki hilesi daha da berbat. Roeber'in minderde elde edebileceği en iyi sonucu alabilmek için önceden her şeyi ayarlayarak sahneye çıktığı anlaşılıyor. * DEVAMI VAR