Ahmet'in üçüncü rakibi ABD'li Fengler'di. Güreş, 23 Kasım akşamı yapılacaktı. Kara Ahmet, büyük bir heyecan içinde güreş akşamını bekledi. Acaba gelecek miydi? 23 Kasım 1899 akşamı Filiz Nurullah ile güreşlerin yapıldığı Casino de Paris'e geldiğinde mani olamadı, gözlerinin Fransız matmazellerin bulunduğu tarafa gitmesine. Aradı, onlarca güzel arasında, gönlünün sultanını, kızılelmasını. Ama bir anlık bakışla onca güzel arasında göremedi. İkinci defa da bakmağa cesaret edemedi. Acaba gelmemiş miydi? Kadınların bulunduğu tribünün önünden geçerken, "Karamel" sesleri çoğaldı. Ahmet, kıpkırmızı kesilip koşarak geçerken, bir ses tanıdık geldi. Baktı, kendisine gülümseyen bir çift göz, bir güzel çehre, seslerin en tatlısını gönüllere salan dudaklar gördü. Benoit, gelmiş, onu alkışlıyor, onun ismini söylüyordu. Ahmet, çok kısa bir an Benoit'e baktı, utandı ve koşarak güreşin yapılacağı ringe doğru uzaklaştı. Ahmet, bir anda, dağları üzerine yükleseler bana mısın demiyecek, gönlünün bütün kainatı içine alacak hale geldiğini hissetti. Ringe çıktı. Hakem ve rakibi gelmişti. Kontroller yapıldı ve güreş başladı. Fengler, Ahmet'ten epey iriydi, 120 kilo civarındaydı. Güreşin başlamasıyla birlikte Ahmet, şöyle bir elenseyle yokladı. Rakibinin, daha önce karşılaştığı iki rakibinden daha zorlu olduğunu fark etti. Rakibini sağlı sollu elenselerle sarstı. Fengler'in güreşe girmeğe niyeti yoktu. Yalnızca, kafakol oyununu almak için fırsat kolluyordu. Kendisine, "Türkler, köprü oyununu bilmezler, bilseler de uygulamazlar" diye söylenmişti. Elense ile dikkatini dağıttıktan sonra, çapraza girdi bir müddet sürdükten sonra Fengler'i yere indirdi. Kaçmasına meydan bırakmadan belinden yakaladı. Uzun mücadele sonrası, iki elini, rakibinin göbeği üstünde kilitleyerek bel kündesi aldı. Şöyle bir tarttı. Herkes merak içindeydi. Frengler, çok kiloluydu. Ahmet, onu kaldırabilecek miydi? Kaldırabilse bile atabilecek miydi? Şöyle bir nefeslendi. Frengler'i yerden kesti. Fengler, kurtulmak için çırpınıyor, ayakları ve kolları havada sallanıyordu. Ahmet, gücünü toplamak için biraz bekledi. Kadınların bulunduğu yere baktı, göreceğini gördü, Benoit, gülümseyerek kendine bakıyordu. O da gülümsedi. Fransızlar, Ahmet'in künde atabileceğine inanmıyorlar, "Ne o Karamel karpuz mu atıyorsun" diye Ahmet'e sataşıyorlardı. Ve, "Haydi kızıelmaya." diyerek harekete geçti. İnanılmazdı.... 120 kiloluk rakibini, karpuz atar gibi savurmuştu. Fengler'in göbeği, yıldız değil, yıldızları gördü. Ahmet, hemen galibiyet temennasını, selamını çaktı. Şaşkın şaşkın yerden doğrulan Fengler, ayağa kalktı, güreşmek için Ahmet'in karşısına geçti. Ahmet, hakeme işaret etti: -Te be hakem bey. Yendim. Göbeği yıldız gördü. Bu Fengler, hâlâ karşımda ne arar. Yoksa beni birine mi benzetti. Hakem, Ahmet'in söylediklerinden bir şey anlamamıştı. Ama Ahmet, hakemin işaretinden çok şey anlamıştı. Hakem, eliyle Ahmet'e güreşe devam etmesini söylüyordu. Ahmet, Rum Pierre'ye seslendi, yanına gelince de rakibini kündeyle çevirdiğini, göbeğinin yıldız gördüğünü söyledi. Ahmet'in sözleri üzerine Pierri güldü. Pierri'nin gülmesi, Ahmet'i çileden çıkardı: -Te be eşek gibi ne sırıtırsın? Daha nasıl yeneceğiz? > DEVAMI VAR