Çatıkkaş Hüseyin Ağa'nın "Tabut mu" getirdin sözü Yusuf'un babası İsmail Ağa'yı ve beraberindekileri neşelendirdi. İsmail Ağa, yedeğindeki atın gemini Hüseyin Ağa'ya uzattı: -Agam, sizin mendil hediyenize karşılık değil ama yine de şu garip hediyemizi kabul edin. Sizin Mehmed Pelvan, bizim Yusuf'a yenildiğinde, mendiller de az gelirse şu ata binip de köyden üle kaçarsınız diye düşündük. Hüseyin Ağa şaşırmıştı, bir gemi elinde bulunan ata bir de İsmail Ağa'ya baktı: -Te be İsmeyil Aga. Kaçmak için bize büle güzel bi at gerekmezdi. Bizim merkebe binip de kaçardık. Demek ki Yusuf, bizim Mehmed'i üle acı bi şekilde yencek ki, bizi, ancak büle bi atla kaçmanın kurtaracağını düşüniyorsunuz. Napalım üle olsun bakalım. Senin gibi deliye mendil gündererek biz kendimiz kaşındık. Bizi üle bastırdın ki, bu Deliormanın delileri artık elli sene başka bi şey annatmaz sadece bizi annatırlar. Hüseyin Ağa'nın sözleri, gerginleşir gibi olan havayı hemen yumuşattı, hepsi kahkaka ile güldüler. İşte Deliorman'ın insanı böyleydi. Hak bildiği için gözünü budaktan, sözünü kimseden esirgemezdi. Eğer niyet şakaysa en ağır şakaya bile yine şakayla karşılık verirdi. Hüseyin Ağa, İsmail Ağa ve beraberindekileri, güreş meydanında hatırlı kimseler için kurulmuş çadıra götürüp yerleştirdi. Bu sırada misafirlerin peş peşe gelişi devam ediyordu. Kel İsmail Pehlivan'ın, çırağı Yusuf ile geldiği, hediye olarak da at getirdikleri bir anda bütün köyde duyulmuştu. Yusuf'un gelişine Kel Mehmed çok sevinmişti, ancak, mendile karşılık at hediye getirmesine bozulmuştu. "Bre Karaların haddini bilmez Yusuf'u, seni üle yencem ki, hem mendil hem de at sana ilazım olcak. Göreem bakam kim mendille gözyaşını silcek kim ata binip dörtnala ardına bakmadan kaçacak" demişti. Öğleye doğru, büyük bir atlı ve araba kafilesi halinde Razgradlılar da geldi. İçlerinde geçen sene Yusuf'a yenilen Torlaklı Hafız da vardı. Belli ki yenilginin acısını çıkartmak için gelmişti. Boşuna dememişler, "Yenilen güleşçi, güleşe doymaz" diye. Hemen onların arkasından, köyün güney yolundan beş-on atlı daha göründü. Davulcular onları da karşıladı. İsmail Pehlivan, Yusuf'un babası ve Yusuf, konuk edildikleri çadırda, sohbet ederlerken, yan taraf hareketlendi, çocuklar bağrışarak koşuştular: -Koşun ba! Padişahın başpelvanı gelmiş. -Tam üç adam boyundaymış! -Kendisini getiren talikanın yayları kırılmış, atlar ter su içinde kalmış. Bu bağrışmalar, Kel İsmail Pehlivanı da meraklandırmıştı. Kimdi acaba gelen? Aliço muydu? Ama Aliço, pek Deliorman'a uğramazdı. İsmail Pehlivan, iyice meraklandı, tam Yusuf'a git bak diyecekti, hemen vazgeçti, artık o bir başpehlivandı, ona ayak işi yaptıramazdı. Hemen Karalar Köyü'nde bir delikanlıya seslendi: -Kızanım! Git bak öğren, kimmiş bu gelen? Padişah başpelvanı geldi sözü çadırda bulunanları çok heyecanlandırmıştı. Hepsi sevinçten yerlerinde duramıyorlardı. Misafirlere ayıp olmasa onlar da hemen çocuklar gibi kimin geldiğine bakacaklardı: -Te be desenize bugün kıran kıran güleşler seyretçez. -Bugünkü güleşleri aatık senelerce unutamayız. İsmail Pehlivan, iyice meraklanmıştı, kimdi acaba gelen? > Devamı var