Hasret gönlünü yakıyordu -12-

A -
A +

1 Temmuz'da, Balkanların güney eteklerinde, Tunca, kenarına kurulmuş Kızanlık şehrine geldiklerinde, Yusuf'un ve beraberindekilerin aklı gidecek gibi olmuştu. Dünya'da bu güzellikte bir şehir olamazdı. Tunca kenarında, gül bahçeleri arasnda yükselen beyaz badanalı, kiremitli ikişer katlı evleri, konakları seyretmeğe doyum olmuyordu. Bu güzel diyarları terketmek zorunda kalacakları, bu diyarların Ziştovi, Rusçuk ve Tepeköy gibi yıkılıp yakılacağı düşüncesi, Yusuf'u yaktı, kavurdu, bu güzelliklerin yok olmaması, hiç bir masumun zarar görmemesi için elinden geleni yapmak için bir daha yemin etti. Kızanlık'ta da bir gece kaldıktan sonra 3 Temmuz 1878'de Eski Zağra'ya ulaşmışlardı. Raci Efendi, çok severdi, Yusuf'un hocası İsmail Hoca'yı. Zaman zaman biraraya gelir, görevli bulundukları bölgedeki durumu değerlendirirler, nasıl hareket edeceklerini kararlaştırırlar, durumu, İstanbul'a bildirilmesi gereken yerlere bildirirlerdi. 2 Temmuz akşamı, İsmail Hoca'nın selamıyla kendisine gelen İbrahim Pehlivan ve Yusuf, yaşadıklarını anlatıklarında, inanamamıştı. Osmanlı Devleti ve en önemlisi de Rumeli'deki akıncı torunları bu kadar gafil nasıl yakalanmıştı. Rus, bu kadar kolay Tuna'yı nasıl aşmıştı. Hemen Kaymakamlığa koşmuş ve bütün anlatılanların doğru olduğunu görmüştü. Eski Zağra Kaymakamlığı'nda çok büyük telaş vardı, kimse ne yapacağını bilemiyordu. Rus zulmüyle dehşete düşmüş, katliamdan kurtulmayı başarmış, Ziştovi, Selvi, Lofça, Niğbolu, halkı tam bir panik içinde, bütün varlıklarını bırakmış halde, yüzlerce, binlerce olarak Eski Zağra'ya akın akın geliyorlardı. Bu akın, Eski Zağralıları da telaşa düşürmüş, onlar da göç için ayaklanmışlardı, ancak, İstanbul'un kesin emri üzerine, göçe müsaade edilmemişti. Fakat insanlar diken üzerinde, tetikte bekliyorlardı. Tam bir panik havası hakimdi. Raci Efendi, karşısında duran ve acıdan bir âbide haline gelmiş İbrahim Pehlivan ve Yusuf'a bakıyordu. İkisi de kendi iç dünyalarındaydı. Bedenleri orada, ruhları kimbilir nerelerdeydi. Yusuf, geride bıraktıklarını merak ediyordu. Karalar Köyü'nden ayrılışı çok ani olmuş, İsmail Hoca'dan "çok acil, hemen gel" haberi ulaşınca, babası, Yusuf'u hemen yola çıkarmış, köyün hemen üstbaşındaki tarlada çalışan anne, nine ve kardeşlerini görmesine müsaade etmemişti. Yusuf da üstelememişti. Çünkü, İsmail Hoca'nın kendisini niçin çağırdığını bilmiyordu. Kısa zaman sonra, dönerim ümidindeydi. Şimdiyse savaşın tam içine düşmüştü, acaba sevdiklerini görmek kısmet olacak mıydı? Hasretleri, şimdiden Yusuf'un gönlünü yakmağa başlamıştı. HHH Raci Efendi, İbrahim Pehlivan ve Yusuf'la uzun uzadıya konuşarak alınacak tedbirleri kararlaştırmışlar, silahları hazır etmişler, göç ihtimalini uzak tutmayarak, bir çift güçlü kuvvetli öküzle öküz arabası temin etmişlerdi. Eski Zağra'daki herkes, çok büyük panik içindeydi. Gelen haberler, birbirini tutmuyordu. Kimse tam olarak ne olduğunu bilmiyordu, bir haber, düşman Şıpka geçidini zorluyormuş şeklinde geliyor, diğer bir haberse, düşmanın Tuna'ya döküldüğü müjdesini veriyordu. İnsanlar hangisine inansın bilemiyorlardı. Ama kesin olan bir şey vardı, Plevne, Niğbolu, Tırnova, Lofça, Selvi, İsakça, tarafından göçler, Eski Zağra, Şumnu ve Varna tarafına devam ediyordu. Bu arada, Osman Paşa'nın Vidin'den Plevne'ye olan 5 günlük yolu, askerleriyle üç günde alarak Ruslar'dan önce Plevne'ye yerleştiği haberi Eski Zağra'ya gelerek, ahaliyi sevince boğmuştu. Müthiş haberler, birbirini takip ettikçe, Eski Zağra'da heyecan son haddini buldu. Yusuf, "Bi şeyler yapalım" dedikçe, Raci Efendi, "Bekliyelim" diyordu ve bekliyorlardı. Bekledikçe de birşeyler yapamamanın çaresiziğinde, ata yurtlarından dehşet içinde kaçanlar, Eski Zağra'ya geldikçe günden güne çok daha fazla kahroluyorlardı. > Devamı yarın

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.