Zaptiyeler, tam yemek için eğilirlerken kıskıvrak yakalanmışlardı. Triyandafil, iki kişinin tuttuğu Zaptiye Çavuşu'nun çenesine bir yumruk indirmişti. Çavuşun dudağı patlamıştı. Çenesine doğru sızan kanları yaladı. Sonra, dilini ağzı içinde söyle bir dolandırıp muhtarın tam suratına doğru bir tükürük fırlattı. O anda, Triyandafil'in acı acı haykırarak iki adım gerilediği görüldü. Sol elini sol gözüne kapamıştı. Böğrüne kama saplanmış gibi bir hayli bağırdıktan sonra inleyerek yere çöktü. Triyandafil'in elini zorla gözü üzerinden aldılar. Gördükleriyle oradaki herkes irkildi. Gördükleri şey, korkunçtu. Triyandafil'in sol gözünün tam bebeğine ortası çürük bir diş saplanmıştı. Yumruğu yiyen çavuş, dilini ağzında dolandırınca, bu dişi bulmuş, kan ve tükürükle birlikte bunu, "pruvv" diye fırlatınca diş, bir kurşun hızı ile muhtarın gözbebeğine saplanmıştı. (*) Çavuş'un dişi hedefini bulmuş, ancak, Balkanlar'daki Türkler, hâlâ isyanın farkında değildi. Yusuf, Karlıova'ya doğru at koşturuyor, Balkanlar ise, ballı ve güllü günlerden kanlı günlere dönüyordu... Karlıova'nın yiğit beyi Tosun Bey, bir türlü uyuyamamıştı. Yatakta, sağa sola kıvranmış uyuyamayınca, üstüne birşeyler alıp dışarı çıkmıştı. Tosun Bey'in çiftliği, gül bahçeleri içindeydi. Sabahın seher vaktinde, hava gül kokuyordu. Tosun Bey'in üç tane gülaphanesi vardı. Rumeli'nin en güzel gül yağı burada elde edilirdi. Tosun Bey'in gül bahçelerindeki gül hiçbir yerde yetişmiyordu. Karlıovalılar da bunu ancak, "Hızır uğramış" diye açıklıyordu. Tosun Bey, kendisini davet eden gül kokusuna daha fazla dayanamadı. Çiftlik Köşkü'nün üst katından aşağı indi. Köşk, gül bahçelerinin tam ortasındaydı. Tosun Bey, hemen kırmızı güllerin yanına koştu. Kırmızı gülün alına bayılırdı. Bu mübarek gül, hem çok güzel kokardı, hem de al rengiyle Tosun Bey'in gönlünü bir başka fethederdi. Kırmızı gül, Tosun Bey'in, üç sevdiğini; iki cihanın güneşi (**)Peygamber efendimizi, uğrunda canını seve seve vereceği ay yıldızlı albayrağı ve çok sevdiği eşi Gülçehre'yi temsil ederdi. Türkülerden de, en fazla, "Kırmızı gülün alı var/Her gün ağalasam yeri var/Bugün benim efkarım var/Ah bu gönül arzu eder seni seni." türküsünü seviyordu. Bu türkü, tam Tosun Bey'in hâline tercümandı. Kırmızı gülü gördükçe, ağlayası geliyor, aynı zamanda coşkuların, sevinçlerin en yücesini yaşıyordu. Tosun Bey eğildi, dalında nazlı gelinler, İstanbul surlarına Ulubatlı Hasan tarafından dikilmiş albayrak gibi duran gülü şöyle bir kokladı. Peygamber efendimize salevat getirdi. Sanki gönlü bir anda Osmanlı topraklarındaki bütün gülleri koklamış gibiydi. Birden gül bahçelerini bekleyen köpekler, birine saldırır gibi havlamaya başladılar. Tosun Bey, "Hayırdır inşallah" diyerek yürüdü. ...... (*) Bu hadise, hayal mahsulü değildir, 1876 isyanını inceleyen resmi tahkikat raporundan aynen alınmıştır. (**) Evliyalık yolunda, gül, peygamber efendimize ve ilahi sevgiye işaret etmektedir.