Hepiniz gazisiniz

A -
A +

Yağlı güreşler ve at yarışları yapıldığı için bu meydana 'er meydanı' denirdi. Plevneliler, bayram, askere yollama, Hıdırellez gibi sevinçli günlerinde burada toplanırlardı. Ahmet ve Kırk Kanat ekibi, sabahleyin erkenden ev ev dolaşmışlar, "Osman Paşa'nın emri, ikindiden hemen sonra, ne önce ne de daha geç, er meydanında bekleniyorsuruz" demişlerdi. Herkes merak içindeydi. Niçin toplanmışlardı? Osman Paşa, Rusların top ateşi sebebiyle iki kişinin yan yana yürümesini yasakladığı bir zamanda elli bini bulan bir kalabalığı niçin er meydanında toplamıştı. Gerçi, er meydanı Rus topçusunun hâla ulaşamadığı bir yerdi. Ama savaş zamanında bu kadar askerin bir araya toplanması nasıl açıklanırdı? Emri veren Osman Paşa'ydı, mutlaka çok haklı bir sebebi olmalıydı. Bu kadar büyük kalabalık yarım saat içinde bir araya gelmiş, görevli subaylar tarafından herkes belli plan dahilinde yerleştirilmişti. Kalabalık, rüzgarda dalgalanan olgunlaşmış buğday tarlası gibi dalgalandı, bir fısıltı, ağızlardan kulaklara anında yayılarak kalabalığın tamamına ulaştı: -Osman Paşa geliyor. Osman Paşa geliyor. Bir anda, kalabalık yönünü doğuya çevirdi, Osman Paşa sevgisiyle yanan gönülleriyle birlikte. Kalabalık, güneşin Plevne'ye 'hayırlı sabahlar' dediği istikamete döndü. Osman Paşa, doru atının üzerindeydi. Hemen yanında, bir Paşa, kurmay subayı, üzerinde binicisi olmayan iki at... Ve bunları yedeğe almış emireri Çotuk Selim vardı. Var olanlar yalnızca bunlar değildi. En arkada... Üzerinde bir çocuk ve ak sakallı bir ihtiyar olan bir at daha vardı... Herkes bu ikisini merak ediyordu. Yaklaşınca, kabalık, onları tanıdı, hafif bir uğultu yükseldi: -Aa, bu bizim güleşçi Ahmet. -Evet doğru sülersin, Kırk Kanatlı Reisi Ahmet. -Öteki de Hikmet Dede. -Allah Allah, ne işi var onların, Osman Paşa'nın yanında? -Te be susak ağızlı. Gazi Paşa'mızın yanında, onlar olmayacak da biz mi olacağız? Yaptıkları hizmetler, ta İstanbul'da duyuldu. Kalabalığa iyice yaklaşan Osman Paşa, elini kaldırdı. Uğultu bıçak kesildi. Gazi Paşa, konuştu: -Gazilerim. Sizlere... Asker-sivil, çocuk-yetişkin, kadın-erkek ayırmadan gazilerim diyorum. Hepiniz, bu en yüksek rütbeyi hak ettiniz. Rus kafirine hep birlikte karşı koyduk. Bundan sonra da koymağa devam edeceğiz inşallah. Bu zaferler de en büyük pay, sizlerin. Samimiyetle söylüyoyrum ki başınızda benden başka bir kumandan olsaydı daha inanılmaz zaferler kazanırdınız. Osman Paşa'nın sözlerini, belli aralıklarla dizilmiş sesi gür askerler, kalabalıklara ulaştıyordu. Gazi Paşa'nın söylediklerini işiten kalabalıklar, dalgalandı, herkes ağlıyordu, "Gazi Paşa'mız", "Gazi Paşa'mız" feryatları arşa yükseldi, gözyaşlarıysa toprağa kavuştu. Osman Paşa, elini kaldırdı, feryatlar kesildi ve konuşmasına devam etti: -Padişah efendimiz Abdülhamit Han, lütfetmiş... Bir kıt'a murassa nişân-ı Osmanî, bir kılıç ve iki donanmış at göndermiş. Şevket Paşa'nın gıda konvoyuyla bizlere ulaştı. Nişan, benim değil sizin hakkınızdır. Bu nişanı, sizin adınıza, her üç zaferde fedakarca çalışan, anne-babası şehit olan Kara Ahmet'e... Kırk Kanatlı Reisi'ne vermek istiyorum. Kalabalık işittiklerine inanamıyordu, meydanda yalnızca kuşların kanat sesi duyuluyordu. ¥ Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.