Her kelimesini ezberledi

A -
A +

Deli Hafız, Ahmet'e vasiyyetini şu sözlerle tamamlamıştı: "Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa'nın da İstanbul'da, Padişahın yanında olduğunu işittim. Bakarsın onunla tekrar buluşur, hayır duasını alırsın. Seni evladı gibi sevdiğini söylemiştin. Bir evlat için en büyük zenginlik, babasının; bir talebe için de hocasının duasını almaktır. Koca Yusuf ile mutlaka tanışacak, er meydanında karşılaşacaksın. Onu öz ağabeyin bil. Çok yiğit, mert bir insandır, çok dua almıştır. Ondan öğreneceğin çok şey var. Karşılaşınca benim selamamı söyle. Artık başaltında güleşecek hâle geldin. Bu sene Kırkpınar güleşlerine katıl. Kırkpınar, güleşin Kâbe'sidir. Hangi pelvanın kaç okka çektiği, pelvanlık derecesi burada belli olur. Sakın, asıl güleşimizin; ölünceye kadar, şeytan, nefis ve ahiretimize zarar veren çevremizle olduğunu, asıl pelvan nefsine yenene dendiğini ve güleşin bu üç düşmana karşı yapılan mücadeleyi temsil ettiğini unutma. Güleş, ebedi saadet, Hakkın rızası, ilahi aşk demek olan kızılelmaya kavuşmak için bir vasıtadır. Kuru kavga, güç gösterisi, benlik davası değildir. Bunlara sana söylemek bilineni tekrar gibi. Zaten Hikmet Dede söylenmesi gerekeni sana söylemiş. Bilirim seni için zor, ama yine de Hikmet Dede'nin dediği gibi, en zor zamanlarında dahi gül, gülümse. Hayatı bir oyun, gelip geçecek bir köprü olarak gör. Şakacı bir yapın var, ciddi olmak için kendini zorlama. Ben sana olan hakkımı helal ettim. Sen de şu garip Deli ustana hakkını helal edersen ihsan etmiş olursun. Sana karşı bazen sert konuştum. Deliliğime ver. Şunu iyi bil ki bütün söylediklerim, senin iyiliğin için olduğuna inandıklarımdır." Ahmet, Koca Yusuf gibi bir pelvanla berabere kalmış Hergeleci İbrahim'e çıraklık edeceğine ve Gazi Osman Paşa'yı görme ümidinin doğmasına sevinmiş, babası bildiği Deli Hafız'dan ayrılacak olmasına da üzülmüştü. Ustasının delice hareketleri vardı. Ama çok mert, çok yiğit, çok merhametliydi. Doğru bildiğini çekinmeden her yerde söyler, kimseden kormazdı. Ahmet, ustası Deli Hafız ile vedalaştığı nisan sabahını bir türlü unutamıyordu. Öyle nisan sabahı ki menekşelerin açtığı, çiğdemlerin tesbihe, bülbüllerin zikre durduğu... Ahmet'in dördüncü büyük ayrılışıydı. Anne-babası şehit olarak en güzel ölümle, Gazi Osman Paşa esir düşerek en acı şekilde, Hikmet Dede en güzel vasiyetlerle kendisene veda etmişlerdi. En son olarak da ustası Deli Hafız'a gözyaşları içinde "Allaha ısmarladık" demişti. Ustası ayrılırken ona, "Oğlum bu Mızraklı İlmihal'dir. Din ve dünya saadetin için içindekileri kelime kelime ezberle. Ezberle ki hem Yaradan'ın hem yaratılanların haklarına riayet edebilesin, gerçek bir kul olabilesin. Bu da bana ustamdan ona da ustasından yadigar kalan zeytin tanelerinden yapılmış bir tesbihtir. İnşallah senden de çırağına hatıra kalır. Bu tesbih, en sıkıntılı anlarımda yoldaşım, haldeşim oldu. Parmaklarım ona dokununca derdimi unuttum, Rabbim'i hatırladım. Kıblemi kaybettiğimde onunla buldum." > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.