Mehmet, açıklamasını bitirdikten sonra, bir kağıda bir şeyler yazıp Benoit'e verdi, kız da gülerek ve özellikle de Kara Ahmet'e el sallayarak yanlarından ayrıldı. Benoit ayrılınca gözler, Mehmet'e, sonra da Kara Ahmet'e döndü. Mehmet'e bakan gözlerde merak, Kara Ahmet'e bakanlardaysa, "Seni seni, ne işler çevirirsin, bu kız niçin seninle bu kadar ilgilenir." ayıplaması ve sorusu okunuyordu. Gözlerdeki ve özellikle de ustası Hergeleci İbrahim'in bakışındaki manayı çok iyi okuyan Ahmet, kızardı, bozardı, ellerini şaşkınca yana açıp, kendini savunmağa çalıştı: -Ya ustam. Ne olur bana üle bakma. Sen de bilirsin. İstasyonda karşılaştık, şemsiyeleri kafamıza yedik. Bu ikinci, karşılaşmamız. Şimdi de korkuyla bekleyip durdum. Bu sefer kafama ne ile vuracak diye. Hergeleci, Ahmet'in boyun bükerek yaptığı savunmaya güldü: -Seninle ayrıca konuşacağız Ahmet. Burası İstanbul değil, buranın kadınlarında utanmak sıkılmak yok. Senin gibi her kıza acaba elmayı birlikte yiyeceğim gelin adayı bu mu diye bakan birisinin işi, burada çok zor. Hergeleci, Mehmet'e döndü: -Süle bakayım Mehmet, bu kız sana ne sordu, sen ne cevap verdin? Bak bir şey gizlemek yok ha. Usta ile çırak arasında yaşanan tatlı söyleşi ile neşelenen Mehmet, Hergeleci'nin ikazına güldü: -Senden bir şey gizlemek mümkün mü be koca usta. Fransızca değil, Afrika dilleriyle konuşsak yine anlarsın. Gülme sırası Hergeleci'deydi: -Ya üle mi. Nasıl olurmuş bu iş: -Ustam. Sen gözlere bakıyorsun. Eee durup dururken söylememişler, "Gözler yalan söylemez." diye. -Allah! Allah! Senin bu hesabına göre, çok çalışıp lisan öğrenmeğe lüzum yok desene. Mehmet sen de biraz yanında durmakla bizim Ahmet'e benzedin, geveze oldun. Konuyu saptırma. Hadi süle bakalım sana ne sordu, sen ne cevap verdin. -Tamam ustam, tamam. Kız, güreş esnasında Ahmet Pehlivanın ne diye bağırdığını sordu. Ben de, "Hayda bre, Aşk olsun, haydi kızılelmaya" diye bağırdığını, hayda diyerek rakibini güreşi en iyi, en mert şekilde güreşmeğe teşvik ettiğini... aşk olsun diyerek de, güreşin ilahi aşka, ebedi güzelliklere kavuşmak için bir vesile, ilahi aşka kavuşmak için nefis, şeytan ve kötü çevre ile yapılan mücadele olduğunun hatırlatıldığını söyledim. Kızılelma sorusuna gelince... kızılelmanın Türk milletinin, batıdaki hedefi olduğunu, fert için de, şehitliğe, imanla gitmeğe, ebedi seadete kavuşmağa ve evleneceği hayat arkadaşını bulmağa işaret olduğunu söyledim. Hergeleci İbrahim, Mehmet'in söyledikleriyle şaşırdı: -Bre Mehmed. Sen bunları nereden öğrendin. Paris'e okumak için gelen Osmanlı gençleri büle konuları bilmezler. Mehmet, acı acı gülümsedi: -Haklısın ustam. Paris'e okumağa gelen Türk gençleri, ne yazık ki, bunları bilmezler. Bilmedikleri gibi burada, milli-manevi değerlerimizden iyice uzaklaşırlar... uzaklaşmakla da kalmazlar, düşman olurlar, tam manasıyla batılılaşırlar. Ben de bunlardan biriyim. Hergeleci, Mehmet'i kırdım düşüncesiyle üzüldü: -Evladım hakkını helal et.. Kastım sen değildin. Yalnızca bunları nasıl öğrendiğini merak ettim. > DEVAMI VAR