Plevne'de Rus ve Bulgarlar vardı. Burada, er meydanı bilinen yerde; adaletin, cesaretin, insanlığın temsil edildiği güreşi sevdiği iddiasında olanlar var. Bunların yaptıkları 'Biz bu hallere düşecek miydik' dedirtcek cinsindendi. Kara Ahmet'e reva görülenler, e rmeydanına yakışır mıydı? Ahmet, nice bin güzelliğe kanat açma sevdasındaki genç yüreğinin sancıdığını, gönlünün daraldığını hissetti. Ahmet, Mestan pehlivanın kispetini vermediğini söyleyince cazgır, la havle çekerek, kalabalığa seslendi: -Ahmet pelvanın başaltında güleş yapabilmesi için kispet lazım. İçinizde Kırkpınar aşkına kispet verebilecek var mı? Kalabalıkta herkes birbirine baktı. Fakat, ben verebilirim diyen çıkmadı, ayıplamalar yükseldi: -Kardeşim kispet olmadan da er meydanına çıkılmaz ki? -Öyle deme. Garip işte. Kispetini kaybetmiş. -Te be kispetini kaybedenden pelvan olur mu ba? Cazgır, Ahmet'e döndü: -Eee Ahmet oğlum. Gördüğün gibi her şey kısmetle. Kısmet yok, kispet yok. -Var efendi var. Cazgır, Ahmet ve Yakup pehlivan "var" sesine döndüler. Gelen, elde kispet, iri yarı, siyah sakallı bir pehlivandı. Cazgır gelen pehlivana sevgi, Yakup pehlivan kızgın, Ahmet ise şaşkın şaşkın baktı. Cazgırın dönüşü geleneydi: -Bre Deli Hafız, kispet elde yolculuk nereye, hangi deliliğin peşindesin? Cazgırın takılması geleni güldürdü: -Yolculuğumuz kispetten kısmetedir usta. Sen iyi daha iyi bilirsin... Deli olunmadan veli olunmazmış. Gördüm ki bu Ahmet pelvan da delilik var. Giysin kispeti de görsün kısmetini diye düşündük. Cazgır, neşelenmişti: -Te be, Deli Hafız, çıkaramadım bir türlü, deli tarafın mı yoksa veli tarafın mı ağır basar. Haklısın bu Ahmet de senden aşağı kalır bir deli değil. İki saattir onu attığı taşı, çıkarmaya çalışıyoruz. Boşuna dememişler, bir delini attığı taşı, kırk akıllı çıkaramaz diye. -Haklısın be usta. Ama deliler olmasaydı şu dünyanın da çekilir tarafı kalmazdı. Deli Hafız ismini cazgırdan duyunca Ahmet, heyecanlanmıştı. Deli Hafız, elindeki kispeti Ahmet'e uzattı: -Ahmet pelvan giyesin şu kispeti ve gösteresin nice deli olduğunu... Delilerin ve velilerin halinden anlamaz şu insanlara. Ahmet, heyecan içinde, Deli Hafız'ın ellerine sarıldı öpüp başına koydu: -Allahü teala razı olsun ustam, inşallah, güveninize layık olurum. Deli Hafız, Ahmet'in terbiyesinden, kendisine ustam demesinden memnun olmuştu: -Ahmet pelvan. Biz kispeti şerefimiz biliriz. Onu, ancak, alperenler yadigarı güleşe, güvenimize layık olacağına inandıklarımıza veririz. Gel bakalım, giy şu kispeti de şu yağlanma işini tamamlayalım. Ahmet, hemen meydan kenarına kurulan çadıra gidip, kispeti giydi ve yağ kazanı kenarındaki Deli Hafız'ın yanına gitti. Yakup pehlivan, Deli Hafız'ın kispetini Ahmet'e vermesine kızmıştı, ama bir şey diyemedi. Bütün pehlivanlar gibi o da ne zaman ne yapacağı belli olmayan Deli Hafız'dan korkardı. Deli Hafız'ın kispetini Ahmet'e vermesiyle iddialı bir güreş seyredecek olmaları seyircileri coşturdu: -Bre Hafız pelvan, var olasın, yine gösterdin deliliğini. -Hadi bakalım Ahmet pelvan! Görelim nice pelvanmışsın. -Yakup, Hasan pehlivana benzemez ha. >> DEVAMI VAR