Hilal ayaklar altındaydı

A -
A +

Trenden indiler, Ahmet, şöyle bir etrafına baktı. Sivri sivri yükselen çatılar karşısında şaşakaldı. Nerede bizim sema ile kucaklaşan kubbelerimiz, nerede bu göğü yırtarcasına yükselen hançer keskinliğindeki çatılar. İkinci Viyana kuşatmasını gerçekleştiren Mustafa Paşa'yı hatırladı. O da kara sıfatıyla anılmıştı, Merzifonlu KARA Mustafa Paşa diye. İşte şimdi yine bir Kara gelmişti Viyana'ya, KARA Ahmet. Kara Mustafa Paşa, Viyana'yı bir kişinin hem de bir hanın ihaneti sebebiyle fethedemeyip boynu bükük dönmüş, dönüşü boynunu vermeğe, idama olmuştu. Bakalım, ikiyüz yıl sonra gelen ikinci Kara, Kara Ahmet ne yapacaktı. İçerden, güreşle Viyana'yı fethedip kızılelmaya ulaşacak mıydı? Ahmet'e, Avrupa'da yaptığı güreşler, sirkte, seyircileri eğlendirmek için yapılan gösteri gibi geliyordu. Gerçi, Hikmet dede, "Evladım, artık fetihler, yalnızca savaşla olmuyor. İnşallah sen de güreşle Frenk diyarlarını, Paris'i, Viyana'yı fethedersin." demişti. Ahmet, Hikmet dedenin bu sözlerine inanmak istiyordu, ama kabullenmekte zorlanıyordu, özellikle de 1877-78 Osmanlı-Rus Harbinde yüzbinlerce masumun katledildiğini, Osmanlı eserlerinin yok edildiğini, Avrupa'da Türke ait ne varsa yok edildiğini gördükten sonra... Ahmet ve menajeri, kalacakları otele gitmek üzere, bir faytona bindiler yola koyuldular. St. Stephan kilisesinin bulunduğu meydana geldiklerinde bir şey Ahmet'in dikkatini çekti. Faytonu durdurdu. Meydanın ortasında bayağı büyük bir anıt vardı. Ahmet, heykelin yanına yaklaştı. Anıtta, elinde haçlı bayrağı bulunan bir papazın bir yeniçeri askerini ayakları altına alması tasvir ediliyordu. Papazın ayakları altında yatan yalnızca yeniçeri değildi. Üç hilalli Osmanlı-Türk bayrağı da ayaklar altındaydı. Ahmet, beyninden vurulmuşa döndü. Hemen, kendisinin iki kat büyüklüğündeki heykeli omuzladı. Zorlamağa başladı. Ahmet, o kadar kızmıştı ki, bu kızgınlık gücüne güç katmıştı. İnanılmazdı ama, koca heykel sallanıyordu. Önce Ahmet'in heykelle güreşip şaka yaptığını sanan Pierri, heykelin sallandığını görünce telaşlandı. Ahmet'i kolundan tuttu: -Ahmet Pehlivan! Ne yapıyorsun. Ahmet, başını çevirmeden kızgınlıkla cevap verdi: -Görmez misin be. Şu lanet heykeli devirmeğe çalışırım. Hilali, Osmanlı askerini ayaklar altına almışlar. Ahmet'in sözleri, Rum Pierri'yi dondurdu. Hemen, bir çare bulmazsa çok büyük bir skandal patlak verecekti. Ahmet'in iki kolundan tutmağa çalıştı: -Ahmet Pehlivan, kendine gel. Polisler gelirse çok üzücü bir hadise meydana gelir. Sultan Abdülhamid Han, çok üzülür. "Sultan Abdülhamid Han, çok üzülür" ikazı Ahmet'i durdurdu ve Ahmet, doğruldu: -Hakanımız böyle bir heykelin yıkılmasına niçin üzülsün, tam tersi çok sevinir. Rum Pierri, Ahmet'in en hassas noktasının padişahın üzülmesi olduğunu anladı ve buradan vurmaya karar verdi: -Üzülür, çünkü bu devletler arasında diplomatik bir skandal olur. "Padişahın şampiyonu, Viyana'da rakipleriyle güreşmeğe cesaret edemeyince heykelle güreşti." diye bütün Avrupa gazeteleri yazar. Rum Pierri'nin söyledikleri Ahmet'i tatmin etmedi: -Kim ne dersin desin umurumda değil. Bu rezil heykel böyle kalacak mı? > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.