Hünerle gücün savaşı -274-

A -
A +

Küçük gördükleri İbrahim Pehlivan, masallardaki devlerden daha güçlü kabul ettikleri Koca Yusuf'u nasıl böyle zor durumlara düşürüyordu, işte bunu bir türlü anlayamıyordu Fransızlar. Sonra bu bağırmalar neyin nesiydi, yoksa kavga mı edeceklerdi. Pehlivanların naraları karşısında seyircilerin şaşkınlıklarını farkeden Bulgar Petrov, yağlı güreşte nararın, rakibini teşvik etmek, cesaretlendirmek olduğunu anlatınca, Fransızlar, hayretten küçük dillerini yutuyorlardı. Bu nasıl güreş anlayışı, bu nasıl insanlık anlayışıydı ki, rakibini cesaretlendiriyor, güreşe, kendisini yenmeğe teşvik ediyordu. Petrov'un izahatından sonra, salonda müthiş bir alkış sesi koptu. Fransızlar her iki güreşçiyi çılgınca alkışladılar. Daha sonra da, Hergeleci lehine müthiş bir tezahürat başladı, koca salon, "Abram, Abram" sesinden yıkılıyordu. Hergeleci İbrahim, Fransızların gönlünü hemen fethetmişti. Her iki pehlivan da Fransa'da olduklarını unutmuş, sanki Kırkpınar ermeydanında, mertlik, insanlık diyarındaymışlar gibi hırs ve ateşle güreşiyorlardı. Yusuf, cin çarpar gibi güreşiyor, ne zaman ne yapacağı belli olmuyor dediği Hergeleci'nin çarpmasından korunmak için, onu yanına fazla yaklaştırmamağa, özellikle de onunla yerde güreşmemeğe gayret ediyor, sert elenselerle uzaktan uzağa vurmayı, yıpratmayı, yormayı tercih ediyordu. Hergeleci İbrahim ise, çok ahenkli vücut hareketleriyle Yusuf'un mandayı yere yıkacak güçteki elenselerinden kurtuluyor, Yusuf ile arasındaki büyük kilo farkına rağmen, inanılmaz bir dirençle Yusuf'un karşısında ezilmiyor, ona kafa tutuyordu. Fransızlar, yenilmezliği, gücü, Fransa'da değil bütün Avrupa'da efsane olan ve Türk gibi güçlü, mert sözünü Avrupalıların beynine yerleştiren Koca Yusuf'un karşısında, böylesine dayanabilen, onu zor duruma düşüren küçük adamı, Hergeleci İbrahim'i çılgınca alkışlıyor, destekliyorlar, Yusuf'un şimdiye kadar kimsenin kurtulamadığı oyunlarından büyük bir rahatlıkla sıyrılışını heyecanla alkışlıyorlardı. Fransızlar, zeytin yağının güreşteki etkisini bilmediklerinden her iki pehlivanın birbirlerinin oyunlarından kurtuluşundaki esrarı anlayamıyorlar, peri masalı dinler gibi kendilerinden geçmiş bir vaziyette güreşi seyrediyorlardı. Fransız seyirciler, Hergeleci'nin son derece muntazam adaleli vücut yapısına hayran kalmışlardı, Hergeleci, tam anlamıyla Fransızların beyaz atlı prensi, bir senedir gururlarını mindere seren, yerden yere vuran, burunlarını kanatırcasına sürten Yusuf'u yenmesini bekledikleri kahramanları olmuştu. Yusuf ile Hergeleci, bir bakıyorsunuz düğündeymiş gibi şen şakrak güreşiyorlar, bir bakıyorsunuz Mohaç Meydan Harbi'nin en kanlı anındaymış gibi birbirlerine kıyasıya saldırıyorlardı. Fransızlar, birbirlerini teşvik ederek cesaretlendiren, dostlukları bu kadar ileri olan pehlivanların, birbirlerine kıyasıya saldırmalarını, varını yoğunu ortaya koymalarını anlayamıyorlardı. Anlamaları için de ermeydanının alperenler ve onların izindekilere ne ifade ettiğini öğrenmeleri, hissetmeleri gerekiyordu. Hayatlarında şikeden başka güreş görmemiş insanların ermeydanında, erler, alperenler tarafından yapılan kıran kırana güreşi anlamalarına imkan yoktu. Hele Hergeleci'nin, her elensesinde Avrupalı güreşçileri halı gibi yere seriveren Yusuf'a dayanmasını, onun acı kuvvetine karşı koymasını, ezilmemesini anlamaları hepten imkansızdı, çünkü Paris'in göbeğinde yapılan bu güreş, sonsuz kuvvetle sonsuz hünerin, ustalığın savaşıydı. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.