İki yürek farklı vuruyordu

A -
A +

Osmanlı ve Rus ordusunu yakından gören gazeteci Rupert Furneaux, iki orduyu kıyaslayarak görüşlerini gazetesine bildirdi: "Türk ve Rus orduları arasındaki en mühim fark, silâhlarındaydı. Türklerin Krupp çeliğinden yapılmış 8 ve 9 santimlik topları, en son silâhlardı. Hassasiyet, menzil ve hedef bakımla?rından, Ruslar'ın tunç toplarından çok üstündü. Küçük çaplı ateşli silâhlarda da Türkler çok üstündü. Türk ordusunda 500 bin adet 45 kalibre Martini tüfeği vardı. Amerikan yapısı bu si?lâhlar, 1877'nin en üstün tüfekleri idi. Mermi hızları saniyede 450 metreydi. Rus ordusunda ise iki tip tüfek bulunuyordu: 60 kalibre Krenck tüfekleri ki hızları saniyede 300 metre idi ve 42 kalibre Berdan tüfekleri ki saniyede hızları 480 metre idi. Her iki tüfeğin şarjörleri sık tutukluk yapan marka?lardı. Giyim kuşama gelince, her iki ordunun üniformaların?da da gösterişten çok rahatlığa ve hareket serbestliğine ehemmi?yet verilmişti. Rus askeri mavi pantolon ve ceket, beyaz gömlek, dizlere kadar uzun çizme, kalın kaput, kulakları da örten başlık giyiyordu. Türk askeri, ipekli gömlek, işlemeli cepken, külot pantolon, tozluk, postal, sarık veya fes giyiyor, beline kalın ve uzun kuşak sarıyor, kuşağında tabanca ve bıçak taşıyordu. Türk askerinin ekserisinde yalnız üstün Amerikan Martini tüfeği değil, tabanca da vardı. Türk süvarisi, kısa Winchester tüfeği, tabanca, kılıç ve kama ile silâhlıydı. Türk kuvvetleri arasındaki Çerkes birliklerinin ve Ruslar'ın Kazak süvarilerinin kı?lıkları, biribirine çok yakındı, iki grup da fişeklerini göğüslerine çaprazla?ma dizmişlerdi. Çerkesler, uzun ceket, kürk kalpak giyiyorlardı; ceketlerinin kolları, ellerini göstermeyecek kadar uzundu. Ken?dilerini Kuzey Kafkasya'daki ata yurtlarından kovan Ruslar'a diş biliyorlardı. Çok gözü kara idiler. At üzerinde yıldırım gibi hareket ediyorlardı. Sağlam Müslümandılar, iş görüyorlardı, fa?kat Türk generalleri Çerkesler'den memnun değildi, bunlara ´ba?şıbozukª diyorlardı, aslında gönüllü idiler, asıl Türk askerinin disiplin ve tokgözlülüğünden yoksundular. Fakat Türk piyadesi kadar gözleri pektiler. Türk piyadesi sivile asla dokunmadığı halde Çerkesler, Hıristiyan sivilleri hiç esirgemiyorlardı. Aynı başıbo?zukluk, Rus Kazaklarında da vardı..." Evet, gazeteci Rupert Furneaux, Türk ve Rus askerlerini böyle karşılaştırmıştı. Ancak o, işin yalnızca maddi tarafını görmüştü. Türk askerini yenilmez kılan manevi cephesini farkedememişti. Osman Paşa ve askerlerinin mutlak zaferiyle biten ilk iki Plevne muharebesinden sonra, Rus Çarı ve İkinci Abdülhamid Han'ın kalpleri, iki zıt duyguyla Plevne için atıyordu. Her ikisi de, savaşın ve ülkelerinin geleceklerinin, Plevne'de tayin edileceğine inanmıştı. Çar, Plevne'de imparatorluk itibarının sıfıra düştüğünü, her ne pahasına olursa olsun Plevne'nin aşılması gerektiğine inanıyordu. Abdülhamid Han ise, kararan yüzünü ve gönlünü ışığa boğan, Plevne, Mareşal Osman Paşa için ne yapacağını bilemiyordu. Plevne, Osmanlı'nın 500 yıllık, Türk oğlunun binlerce yıllık şerefini kurtarmıştı. > Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.