Beyni ve gönlü, Benoit ile Pytlasinski tarafından işgale uğramıştı. Güreşten sonra Benoit'ten bir daha haber alamamıştı. Güreşin yapılacağı 17 Ocak Çarşamba günü, Ahmet beklediğine kavuştu. Kaldığı otele Benoit'ten mektup gelmişti. Mektubu, Pierri'ye okuttu. Benoit, mektubunda, "Sevgili Karamel, Çok üzgünüm. Babamın sözünde durmaması sebebiyle beni affet. Ama, şunu bil, sana kavuşmak için her şeye razıyım. Hele bekleyelim. Sizin bir sözünüz varmış, Mehmet öğretti, 'Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler.' diye. Çok güzel, çok anlamlı bir söz. Ben de 'Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler' diyorum. Daima senin olan Benoit." Yazıyordu. Yazmakla da, Ahmet'in gücüne güç, derdine dert ekliyordu. Ahmet, hemen Pierri vasıtasıyla cevap verdi. Cevabında, "Gönlümün sultanı, kızılelmam Benoit hanım, Sakın üzülme. Senin iyi haberini aldım bu bana yeter. Sözlerin bana güç verdi. Hele bütün sebeplere sarılalım. Sonrası bunların neticesine göre düşünürüz. Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler. Seni çok seven Ahmet Pelvan." Beonit'ten haber alan Ahmet'in neşesi yerine gelmişti. Akşam, Pierri ve Filiz Nurullah ile birlikte, güreşin yapılacağı Folies Bergere salonuna gitti. Salon, güreş başlayalı iki saat olmasına rağmen, hınca hınç dolmuştu. Güreş saati gelip Ahmet, ringe çıktığında, salon alkıştan yıkıldı. Ahmet, seyircileri selamladı. Elinde olmadan, sevdiceği aralarında mı diye baktı. Ama göremedi. Pons, ringe en yakın yere oturmuştu. Ahmet'in selamına karşılık vermedi. Hakemin düdüğüyle birlikte güreş başladı. Ahmet, her zamanın aksine, heyecanlı ve kızgındı. Prens'in ve Pytlasinski'nin söyledikleri onu kızdırmıştı. Rakbini bir an önce yenip dersini vermek istiyordu. Ahmet, elense çekmek, rakibini çökertmek için fırsat ararken, fırsatı Pytlasinski yakaladı. Hiç beklenmeyen bir anda, Ahmet'in başını sağ koltuk altına aldı, sol koluyla sağ kolunu tuttu ve sağlam bir şekilde kafa kol oyununu aldı. Kafa kol oyunundan kurtulmak imkansız gibiydi. Şampiyonlar şampiyonu Ahmet gidiyor muydu? Ahmet, can havliyle davrandı. Rakibinin beline sarıldı. Kafasını ve boynunu kaldırmak için harekete geçti. İnanılmaz bir şey oldu. Ahmet, boynunun çok kuvvetli olması sayesinde, Pytlasinski'nin ayaklarını yerden kesmişti. Ortaya çok hoş bir manzara çıkmıştı. Pytlasinski, kolları Ahmet'in boynunda, beli onun tarafından sarılmış vaziyette, ayakları boşluktaydı. Pytlasinski'nin kafa kol oyununu alması Ahmet'i, iyice çileden çıkarmıştı. Üzerine asılı duran rakibini hırsla yere vurdu. Rus güreşçi, Ahmet'in yetişmesine fırsat bırakmadan ayağa kalkmayı başardı... ama Ahmet'i durdurmayı değil. Ahmet, yüce bir dağdan boşanan çığ gibiydi. Saldırdı, Rus'un karşı koymasına meydan bırakmadan, belini arka tarafından yakaladı ve tekrar yere vurdu. Rus, bu sefer kaçmayı başaramadı. Çünkü Ahmet, yırtıcı bir kaplan gibi hasmının üstüne konmuş ve bastırmıştı. Ahmet, hiç beklemedi. Rakinin üzerindeyken, iki elini, koltuk altlarından sokup ensesinde birleştirerek çift kle oyununu (kurt kapanı) almak için harekete geçti. Ahmet, her şeyi unutmuş, yalnızca tek bir şeyi düşünüyordu... Rus pehlivanı yenmeyi. Sanki onu yenerse, 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) sırasında Rus ve Bulgarlar tarafından acımasızca öldürülenlerin, ırzına geçilenlerin intikamını alacakmış gibisine geliyordu. ¥ DEVAMI VAR