Sait Beşir, ayıyla güreştiği için çok kızmasına rağmen dayanamadı... Şaşkın şaşkın ayıya bakan, ne yapacağını bilemeyen Ahmet'e acıdı... seslendi: -Ahmet. Ayıyla güleştiğini unutma. Aklını kullan. Ayıdan üstünlüğün aklındır, unutma. Sait'in seslenmesi seyircileri güldürdü: -Yahu bu pelvanın ustası da yamanmış ha. -Breh! Breh! Neymiş, aklıyla güleşmeliymiş. Az önce Sait Beşir'i dinlemeyen Ahmet'in aklı başına gelmişti... Ayıyı karşısında görünce, "Tamam agam, bu sefer seni dinleyeceğim" dedi. Ayıya doğru yaklaştı. Çingene genci, ayının zincirini gevşetti, ayı da Ahmet'e doğru ilerledi. Ayı, tam bir başpehlivan gibiydi, duruşu, ilerleyişiyle... Sait'in sözleri, Ahmet'in aklında çıkmıyordu. Ayıya yakın olmak, pençelerine yakalanmak akıl işi değildi. Ayının ayıca bir açığını yakalamalı, aklını kullanmalıydı. Ayı yaklaşıyor, Ahmet geriliyordu. Ayının burnunda halka ve halkaya bağlı zincir, zinciri tutan ayıcı genç olmazsa, ayı, Ahmet'i kucaklayıp kemiklerini birbirine geçirecek. Ayı, Ahmet'e iyice yaklaşıp, elense çeker gibi pençelerini savurunca, ayıcı, zinciri çekiyor, ayının Ahmet'e ulaşmasına mani oluyordu. Ahmet'in geri geri gitmesi, seycircilerin hoşuna gitmişti, katıla katıla gülüyorlardı: -Te be sen hepten de somun pelvanıymışsın. -A be tüyü dökülmüş bir ayıdan kaçarsın, sen nasıl pelvansın? -Kaça kaça ayıyı yorup, sonra mı yeneceksin? Ahmet, seyircilerin takılmasına kızıyordu, ama yapacak bir şey yoktu. Kendi etmiş kendi bulmuştu.. Ayı üzerine geldikçe geri geri giden Ahmet, çaresizdi. Ne yapacağını bilemiyordu. Daha önce hiç ayıyla güreşmemişti. Bu sırada Sait seslendi: -Ahmet, ayının başına dikkat. Kolunu başına doğru salla. Ahmet, Sait'in sesini duydu. Fırsat bulduğu anda, sağ kolunu ayının başına doğru salladı. Ayı, iki ön ayağını da başını korumak için kaldırdı. Ahmet, aradığını bulmuştu. Ayı, başına kim ne kadar çok darbe almış olmalıydı ki, başına doğru olan en ufak bir harekette başını korumak için iki ön ayağını kaldırıyordu. Kara Ahmet, "Sağolasın" der gibi Sait Beşir'e baktı, onun kendisine gülümsediğini gördü. Ahmet, fırsat kollamaya başladı. İki arka ayağı üzerinde dimdik yürüyen ayı yaklaştığı anda, sağ kolunu tekrar ayının başına doğru salladı. Ayı iki ön ayağını birden başına doğru kaldırdı ve beli tam manasıyla meydana çıktı, iki arka ayağı da savunmasızdı. Ahmet, şimşek gibi daldı. Ayının iki ayağını birden yakaladı. Ve yüklendi. Yüklenmesiyle birlikte ayı sırtüstü gitti. Ahmet, ayının pençelerinden kendini kurtarmak için, hemen ayağa fırladı, galibiyet temennasını çaktı. Ahmet'in İstanbul'daki ilk güreşi ayıyla olmuş... İlk galibiyetini ayıya karşı almıştı. Seyirciler coşmuştu: -Afferin be kara delikanlıya, nasıl dalıştı üle? -A be şaka maka derken ayıyı sırtüstü yendi. Sırtüstü gittiğini fark eden ayı, ayağa fırladı. Homurdanarak Ahmet'e saldırdı. Ama zincirin ucu, çingene gencinin elindeydi. Zincir gerildi, halka, burnunun acıttı. Ayı, çıldırmış gibiydi. Homurdanıyor, yerinde zıplayıp duruyordu. Ayıcı Ahmet'e bağırdı: -A be durmayasın meydanda üle sırık gibi. Seni gördükçe daha çok kızar bu ayıcık. ¥ DEVAMI VAR