"İzinsiz başta güleşemem"

A -
A +

Ev sahibi heyecanla sordu: -Pelvan Kara Ahmet mi? -Esteğfirullah efendim. Pelvan olmak ne haddimize. Güleşçi Kara Ahmet. Pelvan olma gayretindeyiz. Ahmet'in hali, Mehmet efendinin hoşuna gitti, kolundan tuttu: -Gel bakalım Pelvan, artık istesen de gidemezsin. Kapıma bir pelvan gelecek de, ona bir şey ikram etmeden, onun hayır duasını almadan salacağım ha... Allahü teala muhafaza etsin. Bize, pelvanların; Allah yolunda savaşan akıncıların torunları, onların hatırasını yaşatan yiğitler, duaları mutlaka alınması gereken gönül adamları oldukları öğretildi. Gelmek senden, göndermek bizden. Ahmet, pelvan deyince kendisine bakışı değişen Deliormanlı hemşehrisine hayır diyemedi. Birlikte yürüdüler... Türkoğlunun Avrupa'daki yüz akı Edirne'yi yurt tutan Deliormanlı akıncı torunun hanesine... şereflenmek, bereketlenmek için... *** Ahmet, Razgradlı Mehmet efendinin yanından ayrıldıktan sonra, Eski Caminin yanındaki hana gelmişti. Mestan ağanın gönül ocağına... Bu hana ilk defa Koca Yusuf ile gelmiş... Yusuf ağası, "Ahmet'i öz kardeşim bilin. Bana gösterdiğiniz saygıyı aynen ona da gösterin." demişti. Gerçi Mestan ağanın, Ahmet'e sahip çıkması için bu sözlere ihtiyaç yoktu. Güreşi çok seven Mestan ağa, daha ilk görüşte Ahmet'i sevmiş, öz evladı gibi benimsemişti. Kızar gibi yaparak Koca Yusuf'a "Bre Yusuf Pelvan. Biz adamdan anlarız. Ahmet'i görmemiz yetti. Başka söze gerek yok." diye serzenişte bulunmuştu. O günden bugüne Ahmet, her Edirne'ye gelişte mutlaka bu handa kalırdı. 1894 Ekiminin son gecesiydi... Hancı Mestan Ağa, Edirne'nin hatırlı kişilerinden Hacı Murat Ağa ve Ahmet, yatsı namazı sonrası, oturmuş muhabbet ediyorlardı. Ne hakkında mı, tabii ki güreş. Edirne'de olup da güreşten başka şeyden bahsetmeğe imkan var mıydı? Mestan ağa, Kara Ahmet'e takıldı: -Te be Ahmet evladım. Gücün, kuvvetin yerinde mi? -Yerindedir be ağam. Pelvan kişi her zaman idman üzere olmalı. -Peki... Kispetin de yanında mı? Ahmet, huylanmağa başladı: -Yanımda... Pelvan kişi kispetsiz gezmez. Bana kalsa almayacaktım... Ustam, "Sen kispetini yanına al. Edirneli ağalar seni güleştirmeden bırakmazlar, onbeş gün sonra Kavala'da buluşuruz, orada düğün güleşi olacak" dedi. Hacı Murat ağa güldü: -Te be Ahmet, ustan doğru sülemiş. Sana bir rakip bulsak güleşir misin. Yağ var, şeker var, un var. Sıra helva yapmağa geldi. Ne dersin... Şüle güzel bir un helvası yapalım mı? Gülme sırası Ahmet'teydi: -Te be ağalar. Siz zaten her şeyi ayarlamışsınız. Belki de rakibim bile belli... -Belli belli... Tulçalı Hasan Pelvan. O da Edirne'de... Ahmet, huzursuz oldu: -A be ağalar. Tulçalı Hasan senelerdir başta güleşir. Ben daha başta hiç güleşmedim. Ondan izinsiz başta güleşirsem ustam kızar. Lafa Mestan Ağa karıştı: -Evladım, sen o konuda merak etme. Geçenlerde İstanbul'daydım. Ustanla konuştum. "Ahmet'in artık başta güleşme zamanı geldi. Ama, Koca Yusuf, Adalı Halil gibi pelvanlardan önce, daha hafif bir pelvanla ilk baş güleşini yapmasını arzu ederim." diyordu. İşte Tulçalı Hasan, tam ustanın aradığı gibi bir başpelvan. Hadi bakalım... Sana da ilk baş güleşini Sarayiçi'nde yapmak yakışır. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.