Yusuf'u yakından tanıyan Brady, "peki" demekten başka bir şey yapamadı. Amerikan'nın Greko-Romen şampiyonu Roeber ile hadiseli geçen ikinci karşılaşmalarından sonra Koca Yusuf, meneceri Brady ile Amerika turuna çıktı. Yanlarına Yusuf'un isteği üzerine Malatyalı Mehmed Ağayı da almışlardı. Mehmed Ağaya aylık 30 dolar vereceklerdi. Bu Mehmed Ağa için bir servet demekti. Kabul etmek istemedi, "Ben severek sana arkadaşlık yaparım, bunun için para almayı kendime en büyük hakaret kabul ederim." dedi. Fakat Yusuf'un ısrarı karşısında kabul etmek zorunda kaldı. Yusuf için Mehmed Ağanın varlığı çok mühimdi, onunla vatan hasretini bir nebze olsun dindiriyor, dertleşiyordu, Amerika, onu Fransa'dan daha fazla yormuştu, yorgunluğu gönül yorgunluğuydu. New York'tan çıkıp kocaman Amerika içlerine sefer açtıklarında, Yusuf, New York'takilerle Amerika'nın diğer taraflarındaki insanların çok farklı olduklarını gördü. New York, dışındaki insanlar, daha insan, daha cana yakındı. Herkes, büyük bir koşuşturma içinde, daha büyüğünü yapma, daha büyüğünü yakalama derdindeydi. Amerika'da tek bir ölçü birimi vardı; büyük. Herşey bununla ölçülüyordu. Yusuf, bir sürü şehir dolaştı. Her tarafta büyük ilgi ile karşılandı. Sakin hâli, dalavereler karşısındaki sabırlı davranışı ona büyük sempati kazandırdı. Yusuf, eskisinden çok daha fazla para kazanıyordu. Kazancını mutlaka altın frank olarak alıyordu. Altınları belindeki kuşağa yerleştiriyor ve vatana döneceği günü iple çekiyordu. Nedendir bilinmez, Amerika onu çok daha fazla sıkmış, Amerika'ya geleli henüz iki ay olduğu halde sevdiklerini, memleketinin dağını, taşını, herşeyini özlemişti. Amerika şampiyonu Jenkins ile Cleveland'da karşı karşıya geldi. Jenkins ile karşılaştıklarında, Yusuf, onun, 85 kilo civarında olduğunu gördü. Pire gibiydi, takip etmek çok zordu. Yusuf, rakibim sağ tarafımda diye göre tedbir alıp buna göre hücum geliştirirken, onun, nasıl olduğunu anlamadan soluna geçtiğini görüyor, takipte zorlanıyordu. Güreşten kaçmıyordu. Yusuf, elenseyi çektiği anda, Jenkins'in eğilerek veya vücut hareketiyle bundan kurtuluyordu. Yusuf, tam kollarım arasına aldım, yakaladım, zapt ettim dediği anda, Jenkins, yağ gibi kolları arasından kurtuluyordu. Yaklaşık bir saat geçmesine rağmen, Yusuf, Jenkins'i zaptetmeyi başaramamış, dolayısıyla da hiç tuş yapamamıştı. Zaten Yusuf'un rakibini yakalaması tuş demekti. Eline geçirdiği anda, kolları arasına alıyor, mengene gibi sıkıyor, altına alıp tek kleyle, kolunu, rakibinin koltuk altından geçirip enseye getirerek çevirip tuş yapıyordu. Bir saat geçmesine rağmen, rakibini yakalamayı başaramayan Yusuf, sinirlendi, ancak kızması rakibine değil, kendisineydi. Allah için rakibi Jenkins, bugüne kadar Amerika'da karşılaştığı en hilesiz, hurdasız güreşen kişiydi. Gayet merdane ve güreş kuralları içinde Yusuf'un karşısında tutunmağa çalışıyordu. Jenkins, son derece çevik ve oyunbazdı. Ancak, Yusuf karşısında bir saatlik dayanma gayreti sonrası, halsiz düştü ve direnci kalmadı, kaçamaz hale geldi. Güreş başlayalı bir saat bir dakika olduğunda Yusuf, sağlam şekilde Jenkins'in kolları arasına, hemen arkasından da bükerek altına aldı. Ve o karşı konulmaz gücüyle, sağ kolunu rakibinin koltuk altından geçirip enseye getirerek tek kle oyunu aldı ve çevirerek tuş etti. Bu tuşun hemen arkasından da diğer iki tuş geldi ve güreş bitti. Güreşle birlikte Jenkins de bitmişti. Jenkins, minderin ortasında sırt üstü kalakalmıştı. Son tuştan sonra doğrulamamıştı. DEVAMI VAR