Aziz Paşa, Yusuf'a fazla ortalarda dolaşmamasını özellikle de Bulgarlara, Nikofski'ye gözükmemesini söylemişti. Nikofski'nin salınmasıyla zaten çılgına dönen Yusuf, Paşa'nın sözleriyle yine vuruldu. "Hey gidi hey. Koca Usmannı, mülkünde bu durumlara da düşçekti ha! Katil Bulgar çorbacısı güğsünü gere gere dolaşçak, Yusuf da ondan saklancak ha? Bre büle bi şeye nası katlanırım? Hele Nikofski kafiri karşıma çıksın da gösterim ona, savunmasız insannara zulüm neymiş " diye düşündü. Ama Paşa'ya birşey diyemedi. Nikofski'yi görecekti, ama o kanlı katil, onu gördükten sonra bu dünyada bir daha birşey göremiyecek, Yusuf'u gördükten sonra ilk göreceği, Cehennem ateşi olacaktı. Yusuf, Nikofski ile hesaplaşmakta kesin kararlıydı, devletin yapamadığını o yapacak, binlerce insanın intikamını alacaktı. Yusuf, Aziz Paşa'nın gayretiyle Filibe hapishanesine girdi ve Tosun Bey ve Yörük Ali'yle görüştü. Büyük hayranlık duyduğu efsanevi kahramanları demir parmaklıklar arasında görüp, onlar için bir şey yapamamakla bir daha kahroldu. Tosun Bey, yıkılmıştı, ama belli etmek istemiyordu, büyük bir tevekkülle, "Üzülme Yusuf. Yetee ki milletimiz ve devletimiz daa fazla zarar gürmesin. Bu uğurda binnerce Tosun Bey feda olsun" diyordu. Yörük Ali de, sanki Yusuf'un Nikofski'yi öldürme niyetini anlamış gibi, "Bre Yusufum. Pelvan adam, büle günnerde belli olur. Sakın ola bi çılgınlık yapma. Bu devlete, demir parmaklıklaa ardında faydan olmaz. Sen süzönü ermiidanlaanda süleceksin" demişti. Yusuf, bir türlü kabullenemiyordu, Tosun Bey ve Yörük Ali gibi kahramanların hapsedilmesini, Nikofski gibi canilerin de serbest bırakılmasını. Niçin diyordu, niçin, koca Usmanlı bu kaa mı güçsüz düştü? Tosun Bey, ne yazik ki duuru. Eğer, Usmanlı bu kaa güçsüz olmasaydı, İngilizle bunnarı yaptırabilir miydi, dedi. Yusuf, iyice dolmuştu, daha fazla dayanamadı, Tosun Bey'in göğsüne yaslandı, dayanamiyerim diye diye doyasıya ağladı. Yörük Ali'nin Yusuf'u tesellisi biraz sertçe oldu: -Ağla Yusuf ağla! Bizim için de ağla. Zamanında erkeklee gibi çalışmayan bizlere şindi karılaa gibi ağlamak yaraşır. Bu sözüm saa diil Yusuf, bize ve bizden öncekileene. Eğer yeteri kaa çalışsaydık bugünkü durumda olmazdık. Yusuf, Tosun Bey ve Yörük Ali'ye, onları hapishaneden kaçırmayı teklif etti, ancak ikisi de, "Büüle bi şeyi duymamış olalım. Erşeye rağmen devlete karşı boynumuz kıldan incedir. Eğer Despotlu Ahmet Ağa gibi bizi de asaalarsa sakın ola devlete küsme. İşleen düzelmesi için saa düşeni yap." diyerek karşı çıktılar. Yusuf, birşey yapamamanın çaresizliği, en sevdiği iki kişiyi hapishanede bırakmanın kızgınlığıyla Filipe'den ayrıldı. Yusuf, tam bir bunalım içindeydi. Niçinler, beynini zonklatıyordu. Dayanılmaz baş ağrıları ve gönül sızıları içindeydi. Niçin günahsızlar zulümle öldürülüyor, niçin zalimler dışarda geziyor, Osmanlı bu hallere niçin düştü, diyordu Yusuf, atı Karaok'u bildiğince salmış, Karlıova'ya doğru gidiyordu. Karlıova'da, Tosun Bey'in ailesini görecek, oradan Razgrad'a, 1388 yılında Osmanlı topraklarına katılan Tuna'ya yakın Deliorman şehrine uğrayacak, oradan da Demir Baba Dergahı'na gidip hocası İsmail Pehlivan'ı görecek, beynindeki ve gönlündeki niçinlere cevap arayacaktı. Yusuf, yürüyordu, kan, gül ve hilalin birbirine karıştığı düşünceler içinde. DEVAMI VAR