Ve çok kısa bir zamanda, Rus askerlerinin eline geçen savaş hattı geri alındı ve böylece düşmanın üstünlüğü, yenilgiye dönüştü. Sabah başlayan muharebe, zamanı tek eylemiş, öğle, ikindi, akşam birleşmiş, Osmanlı askeri, akşam vaktinin girmesi, topların susmasıyla ancak, namaz kılacak vakit bulabilmişti. Akşamı, kılmazdan önce, öğle ve ikindiyi kaza etmişlerdi. Güneş, Tuna üzerinden battı, karanlık, Plevne'ye, korkunç savaşın ortada bıraktıklarına örtü oldu. Akşamla birlikte ateşkes ilan edildi. Ruslar, ilk saldırıda Plevne'nin girilmez ve geçilmez olduğunu anlamışlardı, ama bu bilginin Ruslara bedeli, 2 bin 847 can olmuştu. Osman Paşa, Türk şehitlerine bakıp, "Bu yiğitler, vatanlarını, savundular, şehit oldular, derecelerin en yükseğine kavuştular. Ya bu Rus gençleri, onlar ne için öldüler, hem de memleketlerinden bu kadar uzakta." diye mırıldandı. Osman Paşa, sağ kanattaki bozgun haberini canı pahasına ulaştıran Kırk Kanat Reisi Kara Ahmet'i merak ediyordu. Hastaneye doğru yürüdü. Kendisiyle birlikte nice kişinin yürüdüğünü, yalnız olmadığını hissetti. HHH Rusların, ilk saldırısından bu yana, tam bir hafta geçmişti. Bu bir haftayı her iki taraf da, siper kazmak, tabyaları, bulundukları mevkileri güçlendirmekle geçirmişti. Ruslar, hem bulundukları mevkileri güçlendirmişler hem de bol bol takviye kuvvet almışlar, her biri canavarı andıran toplarının sayısını artırmak için gece gündüz çalışmışlardı. Yüzlerce top, siyah ağızlarını, Plevne'ye doğru çevirmişler, ateş, ölüm kusacakları anı sabırsızlıkla bekliyorlardı. Savaşın ilk gününden bugüne geçen yedi gün içinde, Plevne, tam bir karınca yuvası gibiydi. Askerden sivile, üç yaşındaki bebeden seksen yaşındaki ihtiyara herkes durmadan çalıştı. Küçücük bebeler bile durmadı... o minnacık avuçlarına aldıkları toprakları, tabyalara taşıdılar... minik yüreklerinden minik ellerine oradan da toprağa geçen dayanma gücü, toprak tabyaları yıkılmaz kıldı. İlk saldırıdan tam bir hafta sonra. Yine bir cumayı cumartesiye bağlayan gece. Nöbetçilerden başka herkesin istirahata çekildiği saatti. Hastaneye çevrilen ilk mektebin bir odasından, zayıf bir ışık sızıyordu. Tabip binbaşı Charles Ryan, hatıra defterini dizinin üzerine koymuş, bugüne kadar şahit olmadığı şeyleri yazmağa çalışıyordu: "27 Temmuz Cuma-Plevne Saat: 23.45 Muharebenin başlamasından tam bir hafta geçti. Ancak, bu gece kalemi elime almağa vaktim oldu. Bir haftadır, geceli gündüzlü hastaların başından ayrılamadım. Ancak, yemek yiyecek, tuvalate gidecek kadar, hastaları, şarapnel parçaları, top gülleleri ile ölüme merhaba demiş askerleri bırakabildim. 20 Temmuz Cuma günü, gerçek muharebe başladı. İki tarafın askeri göğüs göğüse çarpıştı. Sabah, güneşin doğuşundan, akşam güneş batıncaya kadar. Plevne Muhârebesi'nde, sabahın ilk saatiyle birlikte ilk yaralılar, hastahaneye gelmiye başladı. Üçüncü Türk erine bakıyordum, bir şarapnel, karnını parçalamış; bir ayak uzunluğunda barsak parçası dı?şarı sarkıyordu. Vurulduğu yerden hastahaneye kadar bu du?rumda getirilmişti. Dışarı sarkan barsağı yıkadım, yarayı aç?tım, barsağı yerine koyup karnı diktim. ¥ DEVAMI YARIN