Diğer kadın Ahmet'e bağırmağa devam ederken, Halil Hoca, bir Ahmet'e bir de yerden doğrulan kadına bakıyor, yaşananları anlamıyordu. Almanca bağıran kadın bir şeyin farkında değildi. Öfkesi biraz yatışır gibi olunca, Benoit'i yakaladı, "Los, lass uns gehen (Haydi gidelim.) diyerek hırsla çekti. Ama, Benoit, ipnotize edilmiş gibi sabit gözlerle Ahmet'e bakıyor yalnızca "Karamel" diyor, yerinden kıpırdamıyordu. Kadın, bir Benoit'e, bir Ahmet'e, Ahmet'in fes, potur, yelek, palto ve kuşağına baktı. Benoit'in uyur gezer gibi halini, Ahmet'in ona bakışını görünce, kafasında bir şimşek çaktı. "Bu, oydu, Cont de Chambre'nin kızını kendisinden kaçırdığı cihan şampiyonu Kara Ahmet'ti. Bağırmağa başladı: - Polizei! Polizei! Hilfe! Beeilt euch. Wir werden belaestgt. (Polis! Polis! Yetişin! Sarkıntılık var.) Ahmet, kadının cırtlak sesiyle bir an olsun kendini, Benoit'in yüzüne bakmaktan kurtardı. Almanca bilmediği için kadının çırpına çırpına ne diye, niçin bağırdığını anlamamış, hayretle bakıyordu. Benoit de Almanca bilmiyor, o da şaşkın şaşkın kadına bakıyordu. Kadının bağırmasıyla aklı başından tam manasıyla gitmişti. Halil Hoca, pek kuvvetli olmayan Almancasıyla, "Ein moment, liebe Frau! Was denn für eine belaestigung, das war aus. Versehen nur ein rempler. (Dur bre kadın, ne sarkıntılığı, yanlışlıkla çarptı.)" sözleriyle durumu anlatmağa çalışmıştı. Ama kadın bağırmağa devam ediyordu. Bu sırada polisler geldi. Kadının işaret etmesiyle Kara Ahmet ve Halil Hocayı yakaladılar. Ahmet, polislerin kendilerini niçin yakaladıklarını anlamamıştı. Halil Hocaya baktı. Halil Hoca, polislere sarkıntılık diye bir şeyin olmadığını, yanlışlıkla çarpma hadisesinin meydana geldiğini, gerçeği yere düşen kadından öğerenebileceklerini binbir güçlükle anlattı. Polisleri, öteki kadını dinlemeleri için ikna etti. Polisler, kadınları aradıklarında bulamadılar. Kara Ahmet, Halil Hoca ve polisler büyük şaşkınlık içindeydiler. Hadiseye şahit olan biri, bir kadın ve iki erkeğin, hasta gibi gözüken bir kadını zorlayarak ve bağırmasına mani olarak bir faytona bindirdiklerini ve uzaklaştıklarını söyledi. Halil Hoca, adamın anlattıklarını Ahmet'e tercüme ettiğinde Ahmet, olduğu yere çöktü kaldı. Bu ne işti, hiç ummadığı yerde Benoit ile karşılaşmış, hem de zaferin kadınların elinde olduğundan bahsederken. Hiçbir şey konuşamadan da kaybetmişti. Polisler, Halil Hoca ve Kara Ahmet'i karakola davet ettiler. Ahmet, hiç itiraz etmedi. Polislerle birlikte karakola gitti. Halil Hocanın bastırmasıyla durumdan Osmanlı Berlin Büyükelçiliği haberdar edildi. Ahmet, hiç bir şeye karışmıyordu. Uyur gezer gibiydi. Elçilikten gelen görevli, polise durumu anlattı. Şikayetçiler de ortalıkta olmayınca polis, Ahmet ve Halil Hocayı serbest bıraktı. Kaldığı otele kadar Ahmet'i getiren Halil Hoca, Benoit ile nereden tanıştıklarını sordu. Ahmet, yalnızca "Paris'ten" dedi başka cevap vermedi. Halil Hoca da, bir gönül meselesi olduğunu anlayıp ısrar etmedi. İkindiyi kaçırdığını, akşamı da kaçırırsa cemaatin huzursuz olacağını, akşamki güreşine gelmeğe çalışacağını söyleyen Halil Hoca, Ahmet'ten müsaade istedi. Helalleştiler ve ayrıldılar. Ahmet, odasına çıktı. Güreş saatine kadar da kimseyle görüşmedi. ¥ DEVAMI VAR