Deli Hafız, konuştukça sakinleşecek yerde daha fazla kızmıştı. Duruma müdahale etmezse, istenmeyen şeylerin yaşanacağını fark eden cazgır, Ahmet'i elinden tutarak kaldırdı: -Evladım. Hafız Pelvan, yerden göğe haklı. Sana az bile süledi. Yakup pelvan, sana çok kızmıştı, güleş hayatını bitirmek için uğraşıyordu. Başaltında güleş tutabilmen için bir ustanın nezaretinde çok çalışman gerekli. Güleş, yalnızca acı kuvvet değildir. İyi bir güleşçi olabilmek için her şeyden önce iyi bir ustaya, bu ustayla birlikte geçecek yıllara ihtiyaç var. Hadi öp Hafız pelvanın elini de git giyin. Deli Hafız'ın konuşması Ahmet'in aklını başından almış, cazgırınki biraz olsun kendine getirmişti. Boynu bükük, elbiselerinin yanına doğru yürüdü. Deli Hafız'ın çayıra girmesinden sonra, Ahmet'in ayrılması seyircileri şaşırtmıştı: -Te be ne oldu büle? Ahmet, pes mi etti? -Deli Hafız, yaptı bir delilik? Ahmet'i sağadan kovdu galiba. -Delidir ne yapsa yeridir. Önce kispetini verir, sonra da sahadan kovar. Bu sırada, merak içinde beklenen açıklamayı cazgır yaptı: -Ahmet'in rahatsızlanması sebebiyle güleşi bırakmasıyla Yakup pelvan, başaltında birinci olmuştur. Cazgır, rahatsızlandığı için diyerek Ahmet'in gönlünü almıştı. Ahmet, canlı cenaze gibiydi. Osman Paşa'dan ayrıldığı vakit, Hikmet Dede öldüğü zaman bile bu kadar üzülmemişti. Bu iki hadise, tamamen kendi dışında gelişmiş, Ahmet'e takdire boyun eğmek düşmüştü. Şimdiyse, bu hallere düşmesine kendi sebep olmuş, söz dinlememiş... Güreşini aşk olsun, muhabbet olsun diyerek Kızılelma'ya kavuşmak için yapmamış... Kendini bir anda başaltı pehlivanı zannetmişti. Ahmet, içini çeke çeke ağlıyordu. Elbiselerini alıp çadıra çekildi. Beyaz gömleğini giyip, kispeti çıkardı. Anası, babası, Hikmet Dede, ablası Leyla, gönlüne düştü. Kendini, garip, çok yalnız hissetti. Ahmet, Deli Hafız'ın kispeti elinde çadırdan çıktı. Deli Hafız'ı görecek yüzü yoktu. Hikmet Dede'nin Deli Hafız ile ilgili vasiyeti aklına geldi, ama şu anda Deli Hafız pehlivanı görmek istemiyordu. Hafız'ın sözleri, Ahmet'i çok yaralamıştı. Sağına soluna baktı. Kispeti Deli Hafız'a vermesi için teslim edeceği bir çocuk arıyordu. Bir çocuk buldu. Ona Deli Hafız'ı tanıyıp tanımadığını sordu. Tanımadığını söyleyince, çocuğa göstermek için Deli Hafız'ı görebilmek ümidiyle sağına soğuna bakmaya başladı. -Beni mi ararsın Ahmet pelvan. Kara Ahmet, sese döndü. Karşısında, gülümseyen gözlerle duran Deli Hafız'dı. Ahmet, ne desin bilemedi. Az önce kızarak çok ağır sözler söyleyen, şimdi de gülen gözlerle kendisine bakan da aynı kişiydi. Kekeleyerek konuştu: -Şeyy, kispetinizi verecektim de. Deli Hafız, gülümseyerek Ahmet'in koluna girdi: -Daha doğrusu, bir çocukla kispeti gönderecek, beni görmeden kaçacaktın. Gel bakalım. Bu Deli pelvan agandan bu kadar kolaylıkla kaçamazsın. Ahmet, bocalıyordu: -Ustam, bana müsaade etseniz de ben gitsem. Yolum uzundur. > DEVAMI VAR