Kim görür yağlı güreş haberini?

A -
A +

Yazıma kısa bir haberle başlamak istiyorum: "Türk milletinin geleneksel değerleri arasında yer alan yağlı pehlivan güreşleri, gerek organizasyon sayısı, gerek mâli bilançosu, gerekse seyirci açısından futbolla yarışıyor. Güreş Federasyonu'ndan alınan bilgiye göre, Türkiye genelinde, 2003 yılında 147 yağlı güreş organizasyonu düzenlenirken, bu rakam 2004'te 160, 2005'te 191, 2006 yılında ise 161 olarak gerçekleşti. Genellikle belediyeler tarafından düzenlenen yağlı güreşlerde, en küçük çaplı organizasyon dahi 4-5 bin seyirci çekerken, yılda yaklaşık 1 milyon güreşsever bu müsabakaları izliyor. Yağlı güreş organizasyonlarının en büyüğü olarak kabul edilen Edirne'deki Kırkpınar'ı bu yıl 3 günde yaklaşık 60 bin kişi izlerken, sadece son gün biletli olarak güreşleri izleyen seyirci sayısı 30 bini buldu." Haber bu. Peki siz bu haberi duydunuz mu? Medyanın yazılı ve görselinde gördünüz mü, seslisinde işittiniz mi? Ben işitmedim, görmedim. Neden mi; çünkü yoktu. Peki bu haberi nereden aldım. Nereden olacak ajanstan. Peki medya, haberi görmediğin için mi vermedi? Yoo, gördü ama görmezlikten geldi. Bakmayın siz onların "Yağlı güreşe ilgi yok, seyreden de bir avuç köylü ihtiyar amca" demelerine.. Güreş meydanını dolduran ve güreş yapan yüzlerce genci, binlerce seyirciyi görmezden gelmelerine. Yukarıda verdiğimiz haber, onları yalanlıyor. Güreş, yağlısı ve yağsızıyla futbolda sonra en fazla seyirci çeken spor. Peki niçin yer vermiyorlar, bu haberleri niçin görmezden geliyorlar? Vermezler efendim, yalnız güreşe değil, cirite, okçuluğa, kılıç kalkana, geleneksel spor dalların hiç birine yer vermezler ve görmezlikten gelirler. Neden mi? Neden olacak... Eğer bunlara yer verirlerse, yalnızca bakan ve görmeyen spor okuyucusu, izleyicisi, görür, görmeyle birlikte anlar ve sorgulamağa başlar, gözü açılır. Güreşin niçin yapıldığını, neyi temsil ettiğini araştırır. Güreşin, kişinin nefsi, şeytan ve doğumdan ölüme çevresiyle yaptığı, erlikten erenliğe, gerçek insanlığa, alperenliğe götüren mücadeleyi temsil ettiğini anlar. Anlayınca ne mi olur? Ne olmaz ki, önce gözü açılır, sonra da gönlü. Bunlar açılınca da, kendisinin nasıl bakar kör hale getirildiğini, nelerden koparıldığını, hangi değerleri kaybettiğini anlar. Aslını arar, niçin diye sorar, erlikten erenliğe, gerçek insanlığa yol arar. Alplikten alperliğe sonra da alperenliğe geçiş için gayret eder. Görebilmek için bakmak ve görmek arasındaki farkı bilmek, görmek için biraz olsun gayret etmek, oradan da kalbe yol bulmak gerek. Meyda, gördüğü halde görmezlikten gelirken ya bize ne oluyor, yağlı güreşi yapanlara, seyredenlere, yazanlara ve idarecilerine? Biz bakmaktan, bakar kör olmaktan kurtulduk mu? Peşrevin ne anlattığını öğrendik mi? Peşrevin anlattıklarını, toprağı öpmenin, elini rakibinin topuğuna değdirip başına götürmenin, rakibinin sırtını sıvazlamanın, paçasını yoklamanın, peşrev sırasında ok, at ve kurt gibi çırpınmanın, hareket etmenin ne manaya geldiğini bir görebilsek, anlayabilsek. Sonrasında görmenin de ötesine geçeciğiz, kalp gözümüz açılacak. Peşrevde, günümüz insanlığının savaşını, barışa, kardeşçe yaşamaya çevirecek sır gizli. Bilene... bilmek isteyene.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.