Şaşırma sırası gazetecilerdeydi, fakat pes etmediler: -Senin boynunu kırmak istedi, bu öldürmeğe teşebbüs değil mi? -Siz hepten de yangıncı, fitneciymişsiniz be. Sizin ağzınıza bakılırsa, insanlar haksız yere birbirlerini katlederler. Yusuf'un aldığı oyun kurtkapanı oyunudur, gayet nizamidir. Hatta sizin minder güreşinizde de yasak değildir. Bunu da en iyi sizin şampiyonunuz Pons bilir. Yahu, siz ne biçim insanlarsınız, niçin müdahale ettiniz, ne güzel güreşiyorduk. Hergeleci'nin ne güzel güreşiyorduk sözleri, gazetecilerin yaşadıklarıyla zaten havalanmış olan akıllarını hepten uçurdu: -Sizin ne güzel güreş dediğiniz, kadın erkek bütün seyircilerin aklını başından aldı, hepsi dehşete düştü, kadınlardan başka erkekler bile ağlamağa başladı, herkes, Yusuf'un seni öldürmek istediğini zannetti. Gazetecilerin bu sözlerine Hergeleci gülümsedi: -Te be bizde erkekler, ermeydanlarında, savaş meydanlarında yiğitçe, mertçe, güleşir, savaşır, gülerek ölüme gider, mağlup olduğunda da, mertçe, gülemseyerek rakibini tebrik eder, onunla helalleşirler. Kadınlarımız da ancak, sevdiği, mertliğe, yiğitliğe aykırı bir şey yaparsa vah benim talihsiz başım diye ağlar, sevdiklerinin hasretiyle feryat eder, bunu da kimseye belli etmez, bağrına taş basar, isyana düşmez. Bizde hiçbir kadın, oğlum, eşim, ermeydanında yenildi diye ağlamaz, yenilgiyi olgunlukla karşılamanın en büyük şeref olduğunu bilir. Fransız gazeteciler, Hergeleci'nin anlattıklarını anlamakta güçlük çekiyorlar, acaba Galip Bey, yanlış mı tercüme ediyor diye şüpheyle bakıyorlardı. Hergeleci, ne diyor diye Bulgar Petrov'a sordular, o da aynı şeyleri söyleyince biraz olsun tatmin oldular. Bu arada, jüri ve hakem heyeti toplandı, güreş hakkında karar vermek için, Osmanlı Sefiri de aralarındaydı. Uzun tartışmalardan sonra, Yusuf'un yaptığı oyunun yasak olmadığına karar verdiler, güreşi tatil ettiler. HHH 1895 yılı, Aralık ayının 21'i. Yer Paris Tren İstasyonu. Dün, hoş geldin diyenler, bugün Allaha ısmarladık, Allah'a emanet olun, bu Frenk diyarında kendinize dikkat edin, diyordu. Koca Yusuf, gözyaşları içinde can dostu Hergeleci İbrahim ile helalleştikten sonra Kara Ahmet'e döndü: -Gözüpek kara yiğidim. Öyle görünür ki bu Frenk diyarında güleş tutacaksın. Kadın ve para ile yolunu kesmek isteyecekler. Bilirim, kızılelmayı bölüşeceğin güzeli ararsın. Bu sebepten çok daha dikkatli olmalısın. Hiçbir zaman, Osmanlı, Müslüman Türk olduğunu unutma. Gözler üzerinde olacak. En ufak bir hatan, bütün Osmanlı'ya mâl edilecek. Güleş ile kızıl elmayı aradığını aklından çıkarma. Bakmama müsaade ettiğin Hikmet dedenin vasiyetini buralarda her akşam oku. Menajerlere dikkat et. Dinleri imanları paradır. Başın sıkışırsa hemen sefirimize başvur. Bu zeki delikanlıyı, Mehmet'i de hiçbir zaman yanından ayırma. Kendisi İstanbullu'dur, buraya tahsile gelmiş. Ahmet, Koca Yusuf'un işaret ettiği kişiye baktı, kendisine gülümseyen bir yüz, ışıl ışıl yanan gözler, bıyıkları yeni yeni terleyen yağız bir çehre gördü. > DEVAMI VAR