Efendim, körleri bir filin başına götürmüşler, hepsi filin bir tarafından tutmuş ve körlere filin neye benzediği sorulmuş. Ayağından tutan, filin mermer sütuna, hortumundan yakalayan boğa yılanına, kuyruğunu ele geçiren ineğe benzediğini söylemiş. Nedense, gerçeğe ulaşmak çabamız, körlerinkinden farklı değil, ufak bir parçaya bakarak bütün hakkında karar veriyoruz. Hem de çok acele, düşünme gereği duymadan... Gazi Üniversitesi Spor Meslek Yüksekokulu Öğretim Üyesi Doç.Dr. Özbay Güven'in, yağlı güreş ve Kırkpınar konusundaki söyledikleri, tam fil ve körler hikayesine benzedi. Bir kısmımız, hocanın sözlerini anlamak istediği gibi anladı, bir kısmımız da dam sözünden samanlık manası çıkardı. Güven, "Yağlı güreş Yunan işidir", demiyor, "Yağlanma Yunanlılar'dan alınmıştır" diyor. Bu, doğru olabilir. Çünkü, Türkler Avrupa'ya geçmezden önce yağlı güreş yapmıyorlardı. Yağlanmanın Yunanlılar'dan alınmasından gocunacak ne var? Ecdadımız, güzel olanı, Yunanlı'da da Çinli'de de olsa, çekinmeden almış, kültürümüzle yoğurarak, medeniyetlerin en insanisini kurmuş. Ermenice olan "efendi" sözü, bizim lisanımıza girince, ahlâkın en güzeliyle hallenmişlere isim olmuş. Bizim asıl güreşimiz karakucaktır, bu da yağsızdır. Türkler Rumeli'ne, Avrupa'ya geçince, karakucak güreşini yağlı yapmaya başlamışlar, böylece yağlı güreş ortaya çıkmıştır. Karakucak, yağlı güreşin aslıdır, boylar, giyim, dua hepsi karakucakta olduğu gibidir. Yağlanma işini Yunanistan'dan almaktan niçin gocunalım, sonra, yağlı güreşe Yunanistan'ın sahip çıkması diye bir durum yok, hocanın söylediği yalnızca yağlanma ile ilgili... Güreşten önce ve sonra vücuda sürülen zeytinyağının, vücut için son derece faydalı olduğu bugün ilmen ispatlanmıştır. Yağlanma, hem güreşin sıhhi, hem de ustalık ve denge ön planda olarak yapılmasına sebebiyet vermektedir. Ama biz, değerlerimize bu kadar yabancı ve fili tutan körler gibi olursak, Hacivat - Karagöz'den sonra yağlı güreşimize de Yunanistan sahip çıkar. Kırkpınar'ın doğmasına sebep olan şehitlere gelince... Bu konuyu çok seneler önce yazmış, "İki akıncının birbirlerine üstünlük sağlamak isterken öldüklerini kabul etmek, onları şehit değil, birbirlerinin katili olarak bilmek olur" demiş, "Savaşa hazırlık için güreşirken ölürlerse şehit kabul edilirler" şeklinde açıklama getirmiştim. Eğer, söylediyse, Güven Bey'in, "40 kişinin şehit olduğu söyleniyor", şeklindeki sözleri yanlıştır. Efsanelerde, kırk kişinin değil, iki kişinin, Selim ve Ali isimli alperenlerin şehit olduğu söylenmektedir., Selim ve Ali isimleri de hayâli değildir. Kabirleri de vardır. Ancak şu anda, Yunanistan'da kalan eski Kırkpınar meydanında... 1901 tarihli Edirne Salnamesi'nde, Kırkpınar meydanındaki Ali ve Selim'in mezarından bahsedilmektedir, ancak, burası 1913 yılından beri bizim elimizde değildir. Kırkpınar efsanedir, ama gerçeklerden çok daha gerçek bir efsane. Tarihi, coğrafi ve kültürel gerçeklerle bu kadar uyum içinde olan başka efsane yoktur. En önemlisi; milli vicdanımız, bu efsaneyi gerçeklerin en gerçeği olarak kabul etmiştir... Başka delile ne hacet. Gelelim kazık oyunu meselesine. Kazık oyunundan ben de şüpheliyim. Dinimizde bakması haram olan yere dokunmak da haramdır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde onlarca oyundan bahsederken, kazık oyunundan hiç söz etmemektedir. Kazık oyunu, yağlı güreşe nasıl ve ne şekilde girdi, iyice araştırmak gerek. İşin garibi de, yağlı güreşin en garantili yenici oyunu, kazık oyunudur. Körler gibi hareket etmeyelim, parçaya bakarak, bütün hakkında karar vermeyelim. Eğer Kırkpınar nedir, ne değildir çok merak ediyorsanız, bizim Kırkpınar'dan beş gün önce başlayan yazılarımızı okumanızı tavsiye ederiz. Bu tavsiyeye Güven hocamız da dahil.