Kara Ahmet, Koca Yusuf'un anlatışını çok sevmişti: -Anlatmak ne demek Yusuf ağam, gönlüme nakşettiniz. Bir de Kırkpınar nasıl gerçek efsane, onu anlatsaydınız? Gerçi yorgunsunuz, zorlu bir güreşten çıktınız ama... Yusuf, şaplağı Ahmet'in sırtına yapıştırdı: -Te be bu iş yorgunluk dinler mi? İki elimiz kanda olsa anlatmalıyız. Hem de yalnızca pelvanlara değil, bütün gençlerimize. Kırkpınar'ın neyi temsil ettiğini gençlerimiz iyi bilmeli... Sahip bulunduğumuz güzellikleri savunabilmek için maddi-manevi güçlü olmak, alperen derecesine çıkabilmek için gayret etmeli. Şimdi gelelim, Kırpınar gerçek efsane nasıl oluyor, bunu anlatmağa... Efsanenin geçtiği coğrafyaya ve efsanede ismi geçenlere bir göz atalım. İlk önce buradan başlayalım. Kırkpınar er meydanı, tam efsanede geçtiği gibi hemen Arda'nın kıyısında. Şu anda, Kırkpınar'ın doğmasına vesile olan Ali ve Selim'in kabirleri başındayız. İşte kabrin hemen yanından kaynayan sular ve ilerde Kırkpınar çeşmesi. Gelelim Kırkpınar efsanesinde geçen diğer mekanlara. Bizzat gezerek, coğrafi ve tarihi hakikatler ile efsanenin nasıl koyun koyuna olduğunu tesbit ettim. Çanakkale-Lapseki-Çardak'ta Salbaş mevkii var. Burası Şehzade Süleyman'ın Rumeli'ye geçtiği salların, besmeleyle inşa edildiği yerdir. Ve burada, salları inşa eden salcıların piri Salcı Baba'nın kabri var, bu kabir, bugün hemen hemen yok olmak üzeredir. Salcı Baba'nın kabrinin bulunduğu Salbaş mevkiinden Çanakkale Boğazı'nın Avrupa yakasına doğru bir yol uzanmakta... Bunun ucunda hilal şeklinde bir adacık var. Bu yol, Deli Kızıl Sultan'ın kum saçarak meydana getirdiği yoldur, bu yol bugün de, Çardak'tan Çanakkale Boğazı'nın içine doğru uzanmaktadır. Deli Kızıl Sultan kimdir ve bu yol nasıl meydana gelmiştir? Kırkpınar'ın doğmasına vesile olan Şehzade Süleyman ve kırk alperen arkadaşı, Rumeli'ne geçmek üzere sala binerlerken, o yörede Deli Kızıl Sultan diye bilinen meczup bir kişi gelir ve kendisini de sala almalarını isterler. Kabul etmeyip yola devam ederler. Bir müddet sonra duydukları gürültüyle dönerler. Bir de bakarlar ki, Deli Kızıl Sultan, kucağına kum doldurmuş, kumları saçıyor, kumları saçtığı yerde kara ilerliyor. Meczubu sala almazlarsa, Boğazın kapanacağından endişe ederler, "Gel bre deli, sen, sala alınmayı hak ettin" derler. Bunu duyan meczup, sevinçle kucağında kalan kumları saçar, hilal şeklinde bir kara meydana gelir. Deli Kızıl Sultan'ın saçtığı kabul edilen kumlar, şifalı kabul edilmekte ve bu sebeple o günden bugüne her yıl, bu kumlarda 26 Ağustos'da Kum Günü yapılmakta, yağlı güreşler organize edilmektedir. Dimetoka'ya güleş sebebiyle yaptığım seyahatimde Deli Kızıl Sultan'ın Sofular'a bağlı Ruşanlar ve Babalar köyü arasındaki türbe ve dergahına ulaştım hem türbe hem de dergah ayakta. Dimetoka'nın hemen yanından akan çayın ismi de Deli Kızıl Sultan Deresi. Gerçi, dergah İkinci Mahmut Han, tarafından Hurufilik sapık tarikatına yataklık yaptığı gerekçesiyle kapatılmıştı... > DEVAMI VAR