Türkoğlunun vatan ediniş destanı Kırkpınar'ın 643.'sü, Edirne Sarayiçi Kırkpınar Ermeydanı'nda, 25-27 Haziran tarihleri arasında yapılacak. Ve bu şekilde, Türkoğluna Avrupa'yı vatan kılanların, bilek ile gönülü, alplik ile erenliği kaynaştıranların, güçlüyken âdil olmayı başaranların, nimet büyüdükçe mesuliyetin de büyüdüğünün şuurunda olanların, bütün mazlumların yardımcılarının, şefkati kurda dahi ulaşanların, sadaka taşı güzelliğini keşfedenlerin mukaddes hatırası yaşatılacak, canlandırılacak. Her sene, Kırkpınar'ı, "Kırkpınar ve Spor Geleneğimiz, Alperenler Geleneği Kırkpınar, Alperenlerinin Kızılelması Kırkpınar, 700. Yılında Osmanlı ve Kırkpınar, Gerçek Efsane Kırkpınar" gibi değişik yönleriyle inceledik. Bu sene, olimpiyatların doğduğu kabul edilen Atina'da olimpiyatlar yapılıyor. Olimpiyatlar ve Kırkpınar'daki spor anlayışını karşılaştırmak istiyoruz. Bu sebepten, bu seneki Kırkpınar yazımıza, "643. Kırkpınar ve Atina Olimpiyatları" ismini veriyoruz. İLAH ÜRETME ÇABASI Olimpiyatlar, 2700 yıl önce Yunanlılar'ın baş tanrısı Zeus adına yapılan törenler sırasında ortaya çıkmıştır. Bu sebeple olimpiyatlar, kendilerine, yarı insan, fakat olağanüstü güçlere sahip ve şehvet, ihtiras, mide zevkinin de doruğunda, evlatlarıyla cinsel ilişkiye girebilecek tanrıları uygun gören eski Yunanlılar'ın hayallerindeki tanrıları gerçekleştirme, ilah üretme organizasyonlarıdır. Eski Yunanlılar zamanındaki olimpiyatlar, kendi putunu kendi yapma ve sonra buna tapma toplumsal cinnetinin gerçekleştirilmesidir. Olimpiyatlar, tam olarak insanı ilahlaştırmanın, insan bedenini putlaştırmanın, ruhu, ruhi güzellikleri inkârın arenasıdır. Günümüz Batı medeniyetindeki insanlık anlayışının aynasıdır. Olimpiyatlar, dünden bugüne, milyarlar arasından daha çok zıplayanı, daha çok güçlüyü, daha çok koşanı, mızrağı, gülleyi daha uzağa fırlatını seçme, bunları allayıp pullama, efsane olarak pazarlama organizasyonlarıdır. Ne yazık ki, daha çok zıplayan, daha çok koşan değere bindikçe, daha merhametli, daha adeletli, daha çok yardımsever, daha bilgili, daha insanlar, gönül ve bileği kaynaştıranlar enayi gibi görüldü. Kırpınar'ın doğmasına vesile olan bizim kültürümüzde, inancımızdaysa esas, "insanın putlaştırılmasının, ilahlaştırılmasının her anlamda önüne geçilmesi, onun yüce Yaradan'ın aciz bir kulu olduğunun" kesinkes belirtilmesidir. BİRİ "BEN" DER, DİĞERİ BOYUN BÜKER Kırkpınar geleneğinde, insana, "ben" dedirtecek hiç bir fırsat tanınmamıştır. Büyük İslâm alimi İmam-ı Rabbâni hazretlerinin mektubunda meali verilen ayet-i kerimede, Yüce Mevlamız, "Size gelen bütün nimetler, Allahü tealadandır, kötülükler ise nefsinizdendir" buyurmaktadır. Kırkpınar geleneğinde, güç, kuvvet, ustalık, pehlivanlık, mal, evlat, zenginlik çoğaldıkça, mesuliyet de büyür. Bunlara sahip olanlar, "Bütün iyilikler, güzellikler, Allahü tealadandır, bu nimetlere nasıl şükrederim?" endişesine düşerler, bunlara şükredebilmek için, bu nimetlerle bütün canlılara faydalı olabilmek için gayret ederler, nimete kavuştukça, "Benim" deyip başını dikmezler, tam tersi "Rabbim, senin ihsanların, nimetlerin üzerimde ne kadar çok" deyip boyun bükerler. İşte Kırkpınarla olimpiyatın farkı... Olimpiyatlar, binlerce "ben" diyen ilah, efsane türetirken, Kırkpınarlar'sa, "Rabbimin aciz bir kuluyum, onun nimetlerine nasıl şükrederim" endişesinde, bu endişeyle ağlayan alperenleri, gönül insanlarını, bütün insanlığa sunar. Kırkpınar, Türkoğlu, Avrupa'yı vatan edinirken doğmuştur, Türkoğlunun, Avrupa'yı vatan ediniş destanı, sahip bulunulan güzeliklerin elden çıkmaması için maddi - manevi güçlü olmanın ifadesi, bilek ile gönlü en güzel idealler yolunda kaynaştırmış alperenlerin yâdigarıdır. Peşrevle, Türkoğlunun, Türkistan'dan Anadolu'ya, Anadolu'dan da Avrupa'ya akışı canlandırılmakta, peşrevle, Türk'ün sembolleri kurdun atılışı, okun uçuşu, atın şahlanışı, kartalın süzülüşü temsil edilmektedir. TÜRKİSTAN'DAN KIRKPINAR'A Biz, bu vatan edinişin canlandırılması, Kırkpınar'ın yalnızca Edirne'ye sıkıştırılmaması için "Yesi'den (Türkistan'dan) Kırkpınar'a" projesini ortaya atmıştık. Bu projeyle, Yesi'den Ahmet Yesevi hazretlerinin kabrinden toprak alınacak, daha sonra, Ankara'da Hacı Bayram'ın, Bektaş'ta Hacı Bektaş Veli'nin, Söğüt'te Ertuğrul Gazi'nin, Bursa'da Osman Gazi'nin, Çardak'ta Salcı Baba'nın, Bolayır'da Şehzade Süleyman'nın, Keşan'da Paşayiğit'in, Babaeski'de Sarı Saltuk'un kabirlerinden alınan topraklar, Kırkpınar'ın başlangıç gününde, Kırkpınar ermeydanına serpilecekti. Gelibolu'nun fetih gününde, alınan topraklarla birlikte Rumeli'ye geçiş canlandırılacaktı. Yağlı Güreş Federasyonu tarafından kutlama programına alınan bu proje, federasyonun lağvedilmesiyle hayata geçememiştir. Bazıları, Kırkpınar'ın doğuşunu ve tarihçesini yalnızca efsaneden ibaret diyerek küçümsüyorlar. Doğru, Kırkpınar bir efsane, ancak nasıl bir efsane? Eğer, tarihçiden etnografyacıya, edebiyatçıdan ve folklorcuya bilim adamlarını bir araya getirsek ve onların senelerce çalışmalarını isteyerek bir "Kırkpınar Efsanesi" sipariş etseydik, bu kadar mükemmel ve tarihi - coğrafi gerçeklerle bu kadar uyuşan, Türk milli vicdanına bu kadar yakışan bir Kırkpınar efsanesi düşünemezlerdi. Kırkpınar efsanesi, tarihi ve coğrafi gerçeklerle tamamen uyum içinde ve tarihi gerçeğin, binlerce yılda oluşan milli vicdanda yoğrulmasıyla doğan bir efsanedir. Efsanenin doğmasına vesile olan tarihi şahsiyetlere ve efsanenin geçtiği zaman dilimine ve efsanin doğduğu, bugün de hâla yaşatıldığı o mekana, Edirne'ye bakalım. Efsanenin doğmasına vesile olan Şehzade Süleyman ve silah arkadaşları alperenlerin gerçekliği ve efsanenin yaşandığı tarih ile mekan konusunda hiçbir ihtilaf yoktur.