648. Kırkpınar dün başladı, her zamanki törenlerle... Kırkpınar ne söyler, neyi anlatılır aklın ucuna bile getirilmeden... Kırkpınar, protokol ve medya mensupları için "Temmuz sıcağında bu olur mu, bir an önce bitse de serin yerlere kaçsak" düşüncelerinde bir angarya, yağlı vücutların sağa sola çırpınması, pehlivanların büyük kısmı için ise sadece ekmek kapısı... Ancak... her türlü fedakârlığa katlanarak yurdumuzun dört bir yanından gelen seyirciler için büyük bir heyecan, bir hasrettir, onları Kırkpınar zamanı bir şey Edirne'ye çeker, ama bilemezler neyin çektiğini. Seyircilerden sonra Kırkpınar'ı sırf Kırkpınar olduğu için sevenlerin başında küçük boylardaki güreşçiler gelir. Onlar için Kırkpınar rüyadır, Ahmet Taşçı gibi gün gelip kürsüye çıkmak, Altın Kemeri boynuna takmaktır, niçin taktığını, neyi anlattığını bilmeden... Sahi Kırkpınar ve Edirne ne hatırlatmalı? Biz Kırkpınar öncesi gazetemizde "Başpehlivanlar, Ağalar ve 648. Kırkpınar" başlığıyla çıkan 5 günlük inceleme yazımızda bunları vermeye çalıştık. Gözlerden kaçmıştır düşüncesiyle bir kaç satırla da olsa yine anlatmağa çalışalım. EDİRNE NEYİ HATIRLATMALI? Serhat boyunu, 'Buna ermeydanı derler/Bunda söz olmaz, Ele, bele, dile ihanet olmaz' diyen kültürü, Sarı Saltuk'u, akıncı beyleri Mihaloğullarını, gönül erleri Hasan Sezai hazretlerini, Miman Sinan'ı, Selimiye'yi... Zamanında 25 tane Mimar Sinan eserini bağrında barındırdığını... Selimiye'nin muhteşem kubbesinin, birliğe, vahdaniyete ve alp erenlerin kızılelmasına, kubbeyi çevreleyen kırk pencerenin Kırkpınar'a, gönül erleri kırklara, çokluktan mutlak bire gidişe işaret ettiğini... Camiyi süsleyen 99 çeşit lalenin Allahü tealanın 99 ismini bildirdiğini... Avrupa'da içinde şeytan var diye yakıldıkları bir zamanda, Beyazıt Külliyesi'ndeki Akıl Hastanesi'nde hastaların su ve kuş sesleri, çiçek kokularıyla tedavi edildiğini... Bu şehrin Osmanlı'yla zirveye çıkışını, güller şehri oluşunu, sonra da Kırkpınar'ın ifade ettiği gibi çalışılmayınca dört defa işgale uğrayışını, harap oluşunu, düşman askerinin çizmeleriyle Selimiye Camisi'ne girişini, Balkan Harbi'nde Bulgar topçuları tarafından Selimiye Kubbesi'ne gülle gönderilişini... Tarihimizin en utanç verici savaşı Balkan Harbi'ni, 150 gün karşı koyan son Osmanlı Şükrü Paşa'yı, bugün güreşlerin yapıldığı yere kapatılan Türk esirlerinin açlıktan ağaç kabuğu yiyişini, kuşatılan Edirne'de süpürge tohumundan yapılmış ekmekle hayatta kalmağa çalışıldığını... KIRKPINAR NEYİ HATIRLATMALI? Yağlı güreşlerin Sarı Saltuk, Murad Hüdavendigâr ve alperenler yadigârı olduğunu, Türk oğlu Avrupa'yı vatan edinirken doğduğunu, Türk milletinin milli vicdanında hayat bulmuş coğrafya, tarih ve kültürümüzle yüzde yüz uyumlu gerçek bir efsane olduğunu... Güreşin kişinin, egosuna, şeytana ve kötü çevresine karşı doğumla başlayıp ölümle biten mücadelesini temsil ettiğini... Peşrevin ciltler dolusu kitaplarla anlatılamayacak güzelliklerin bulunduğunu, güç, mal, makam, bilgi sahibinin buğday başağı gibi olması gerektiğini... Yağlı güreşte cenkteki bütün motiflerin bulunduğunu, pehlivanların kıbleye karşı durduktan sonra salavat ve Allah Allah sesleriyle ermeydanına salındığını... Yeryüzünün yaradılış gayesini bilenler için ermeydanı olduğunu..