Yeni bir kural getirildi yağlı güreşte. Bu sene Kırkpınar'da kırmızı kart uygulaması başladı. İlk kırmızı kartlar bunu en az hak edenlere çıktı, faullü güreşmekten Kadir Ergin'e ve gençlik ateşiyle yumruklarını konuşturan Recep Çakır'a. Asıl kırmızı kartı görmesi gerekenler onlar... İki kişiye kırmızı kart göstermekle vicdanlarını rahatlattılar her halde... Kırmızı kartı ilk önce kendime gösteriyorum. Hem de en koyu renklisinden... Senelerdir Kırkpınar yazdığım, kendim söyleyip kendim dinlediğim, Kırkpınar'ın tanımında Amerikalı Donald Miller'ın onda birini yapamadığım için. Haa, şimdi kendimize gösterdik ya başkalarına kırmızı kart gösterme hakkımız doğdu değil mi? Ne dersiniz başlayalım mı? İlk kartımız, Türk kültürünün en büyük değerlerinden Kırkpınar'ın yıldönümünde Edirne'de olmayan, Kırkpınar'ın tanıtımı için bir şey yapmayan Kültür ve Turizm Bakanlığı'na... İkinci kartımız, Kırkpınar sahasının çevresinde gezip içeri girmeyen, onu anlamayan, sahiplenmeyen Edirnelilere, Kırkpınar'a baş cazgırlarla birlikte siyaset bulaştıran, onuncu yıl marşı söyleten, derin manzara yaşatan, senelerdir, Kırkpınar programı kitapçığında, Şehzade Süleyman'ı Orhan Gazi'nin kardeşi olarak yazan, Kırkpınar'ın yalnızca göze hitap eden kısmını gören, gönlü fark etmeyen, bir Kırkpınar Müzesi kuramayan Edirne Belediyesi'ne... Üçüncü kartımız, Kırkpınar'ı sadece magazin malzemesi olarak gören, eş cinseller, kazığın bilmem nereye gittiği, bilmem kimlerin ağa olup olamayacağı, ağanın heykelinin dikilip dikilemeyeceğini gündeme getiren, Kırkpınar'ı aşağılamak için hiç bir fırsatı kaçırmayan medyaya, Ve diğerlerine... Ağalığı, para, heykel diktirme, şöhrete kavuşma vasıtası bilenlere, Üç kuruş menfaatlenmek için ona buna yalakalık yapan, yağcılıktan pehlivanları salavatlamayı ihmal eden cazgıra, pasif güreşenlere, ihtar vermeye cesaret edemeyen, güreşçileri altın puana kadar harmandalı oynatan, bir birlerini itip kakmalarını seyreden, güreş etmeğe zorlamayan, seyircilere yuhalatan hakemlere. Yağlı güreşi, yalnızca hakem, gözlemci ve kural tayin etmek gören Güreş Federasyonu'na, Kırkpınar'ın nasıl ve niçinini, kültürel, tarihi değerlerini, doğuşunu, temsil ettiği motifleri yorumlamayan, lafa gelince Kırkpınar'la ilgilendiklerini söyleyen akademisyenlere. Hâlâ Kırkpınar Enstitüsü kurmayan Trakya Üniversitesi'ne. 47 dakikalık güreş zamanı boyunca tek bir oyun, hücum yapmayan, yalnızca altın puanda hareketlenen, bunda da oyun uygulamayıp, arkaya geçmekle güreşi kazanan, yüzlerce baş güreş esnasında kündeden sarmaya tek bir oyun gösteremeyen, peşrevi ve taşıdığı manaları bilmeyen, Kırkpınar'ın değerlerinden haberi olmayan, buna karşılık yağlı güreşten geçinen güreşçilere... (Pehlivanlara demeğe dilim varmıyor, çünkü pehlivan, yaptığı işi tam yapan, hakkını veren, gerçek insan, er demektir...) Herkese kırmızı kartı gösterdik mi? Yoo... Bütün bu olumsuzluklara rağmen, her türlü cefayı, masrafı göze alıp, parklarda yatan, soğan ekmekle karnını doyuran ama yine de her sene Türkiyemizin dört bir yanından Kırkpınar'a koşan seyircilerimize sözümüz yok. İyi ki varlar. Onlar Kırkpınar'a sahip çıkmağa devam ettikçe, gün gelip bütün bu olumsuzların düzeleceğine inanıyoruz.