Kırkpınar'ın suyu şifadır

A -
A +

Gençten biriydi, Yusuf'a sordu: -Pelvansınız galiba. -Evet. -Buyurun sizi ağanın yanına götüreyim. Yerden bir metre yükseklikte yapılmış geniş bir çardakta oturan Körmutlu köylü Halil Ağanın yanına gittiler, Ağa onları hoşladı, yanında yer gösterdi. Nereden geldiklerini sordu, açıklamada bulundu: -Pehlivanlar için oturacak ve yatacak çardaklar, çadırlar hazırladık. İsteyen çadırlarda kalır, isteyense akşamleyin arabalarla Edirne'ye dönüp ertesi gün tekrar gelebilir.. Güreşler bugün dahil üç gün sürer. Asıl büyük ödüllü güreşler Hıdrellez günüdür. Misafirimizsiniz. Kazan kaynamaktadır. Yemeğimizi yerseniz bizi şereflendirirsiniz, seviniriz. Bu kalabalıkta, ikramda kusurda bulunursak hoşgörünüze sınığınıyoruz, Bu arada kahveler geldi, Edirne'nin meşhur badem ezmesi şekeri ikram edildi. Ağa, son olarak bir arzularının olup olmadığını sorarak, "Pelvanlar. Size çadırlarınızı göstersinler, güleşler başlayıncaya kadar istirahat edin. Ha belki, duymamışsınızdır. Kırkpınar'a gelince, ilk önce Kırkpınar'ın doğmasına vesile olan Ali ile Selim'in mezarı ziyaret ediler, burada hiçbir şey yemez ve içmezden önce Kırkpınar çeşmesinin suyundan içilir. Eğer böyle davranılırsa bir sene boyunca hastalıklardan, sıkıntılardan uzak olunacağına inanılır" dedi. Vazifeli, Yusuf ve arkadaşına kalacakları çadırı gösterdi, Ali ve Selim'in mezarlarına nasıl gidebileceklerini izah etti. Yusuf, tek başına, savaşa hazırlık için güreşirken şehit olan ve emaneti sahibine teslim ettikleri yere defnedildikten sonra, baş uçlarından kırkpınar çıkan, böylelikle Kırkpınar güreşlerinin doğmasına vesile olan iki akıncının, alperenin mezarlarına geldiğinde çok heyecanlıydı. Mezarından kalkarak kendisiyle görüşen Demir Baba'yı hatırladı. Yusuf, kabir ziyaretinden sonra şöyle bir güreş meydanını gezdi. Güreşlerin yapılacağı yer, çok güzel ve geniş bir çayırlıktı. Meydanın etrafı çadırlarla çevrili olup, hayvan pazarı ve diğer alış veriş yerleri güreş alanından ayrıydı. Güreş meydanı o kadar genişti ki, 15-20 çift pehlivan aynı anda rahat rahat güreşebilirdi. Bugüne kadar çimeni böyle güzel, bu kadar uzun ve geniş bir güreş meydanını hiçbir yerde görmemişti. On çift davul zurna şimdiden vurmağa başlamıştı. Davul zurnaların cenk havasına kendini kaptıran Yusuf, akıncı cetleriyle birlikte Niğbolu önlerinde harp ettiğini zannetti. Yusuf, daha sonra çadırına giderek öğleye kadar istirahatta bulundu. Kalabalık gruplar halinde gelen köy ağalarını bizzat Kırkpınar ağası, boynuna kırmızı bir puşo bağlı çok güzel erkek tay ve davul zurna ile karşılıyordu. Böyle kalabalık gelen davetli gruplarını karşılamak için Selim ve Ali'nin mezarının bulunduğu tepe üzerinde bir gözcü bulunuyordu. O bayrak sallayarak haber verince, ağanın haberi oluyordu. Bu şekilde köylerinin pehlivanlarıyla toplu halde gelen köy ağaları da gelirken mutlaka Kırkpınar ağasına hediyelik koç, koyun, sığır, tay gibi hayvan getiriyordu. Hayvan getirmeyen ise, ağa çadırındaki postekenin altına karınca kararınca altın para bırakıyordu. Bu şekilde, gelen misafirleri doyuran, pehlivanlara ödül veren ağaya yardım edilmiş oluyor, Kırkpınar geleneği de elbirliğiyle yaşatılıyordu. Güreşler, Çarşamba günü öğle namazından hemen sonra başladı. O gün akşama kadar bütün boy pehlivanlarından isteyen güreşecek, kazananlara ödüller verilecekti. Ama en önemli güreşler, güreşlerin üçüncü gününde, Hıdrellez günü yapılacaktı. O gün kazananlara daha büyük ödüller verilecek, başı kazanan da 1882'nin Kırkpınar başpehlivanı ödülü ünvanını kazanacaktı. Genelde iddialı pehlivanlar ilk iki günü güreşe soyunmaz, son günü ortaya çıkarlardı. Yusuf, yerinde duramıyordu. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.