Mektup Fransızcaydı. Hemen, Rum Pierri'nin odasına koştu. Yıkarcasına kapıyı yumrukladı. Kapı açıldı. Karşısında dehşet içinde kalmış Rum Pierri vardı. Ahmet, hiçbir açıklama yapmadan, Pierri'yi dışarı çekti, pencere kenarına getirdi. Mektubu eline verdi, yalnızca "Oku" dedi. Pierri hâlâ uyku sersemliğinden kurtulamamıştı. Uykuda gibi okudu: "Sevgili Karamel! Mehmet'e ulaşamadığım için bu mektubu Fransızca yazdım. Umarım, okutturacak bir kimse bulursun. Babamın yeni bir şart ileri sürmesine çok üzüldüm. Şartlar ne olursa olsun, senden başkasıyla evlenemem. Seni ölünceye kadar bekleyeceğim. Eğer kavuşamazsak, öldükten sonra, Cennette kavuşabilmek için hem sizin inandığınız Allah'a hem de İsa Mesih'e dua ediyorum. Seni çok ama pek çok seviyorum. Mehmet ile fırsat buldukça bir araya geliyoruz. Ondan Türkçe, sizi, inançlarınızı, geleneklerinizi öğrenmeğe çalışıyorum. Öğrendikçe de Türkleri daha çok seviyorum. Türklerin evlendikleri Hıristiyan ve Yahudi kadınların din değiştirmeğe zorlamamaları çok hoşuma gitti. Önceden seninle evlenirsem dinimi değiştirmek zorunda kalacağım diye üzülüyordum. Tanıdıkça dininizi daha fazla seviyorum. İnsanların günahsız doğduğunu kabul etmeniz, günah çıkarma olmaması, ilahınızın tek olması, Rabbinizle aranızda papazlar gibi aracılarınızın bulunmaması çok hoşuma gidiyor. Mehmet'e dininizle ilgili çok şey soruyorum. Ne yazık ki o da kendi dini hakkında fazla şey bilmiyor. Hem o senin gibi namaz da kılmıyor. Seni bir an aklımdan çıkarmıyorum. Kavuşabilmemiz için devamlı dua ediyorum. Senin Benoit'in" Mektubu bitiren Pierri, Kara Ahmet'e baktı. Gözlerini yummuş, kendinden geçmiş gibiydi. Ahmet'e, "Mektup bitti" demeğe cesaret edemedi. Bir müddet, mektubun okunmasını bekleyen Ahmet, umduğuna kavuşamayınca gözlerini açtı. Benoit'in ceylan gözleri yerine soran gözlerle kendine bakan Pierri'yi gördü. Rüyasının kısa sürmesinden doğan kızgınlıkla söylendi: -Okuyasın bre ne durursun? Pierri, çaresizce boyun büktü; -Bitti beyim. Ahmet, dertli dertli söylendi: -Bitti ha... Ülese yaz bakalım. Pierri, şaşırdı: -Ne yazacağız? Kağıt kalem yok? Ahmet kızdı: -Bre Urum keferesi, ne yazacaksın tabii ki cevabi mektubu. Kağıt kalem yoksa bul. Ahmet, o kadar çok mektubun havasına girmişti ki, işin oluru-olmazı hiç aklına gelmiyordu. O anda, haydi yüreyerek güneşe çıkalım dense, tereddüt etmeden "Çıkalım." Derdi. Pierri, korktu. "Peki beyim." diyerek davrandı, odasına koştu. Kağıt kalem buldu. Birlikte Ahmet'in odasına geçtiler. Ahmet, söyledi, Pierri Fransızca yazdı: "Benoit hanıma arz-ı halimdir, Gönlümün Sultanı Benoit Hanım. Benim için çok kıymetli mektubunu aldım. Acizane cevap olarak birkaç satır yazmak istedim. Sizin gibi duygularımı anlatmakta usta değilim. Ancak şu kadarını söyleyebilirim. Siz benim, dünya ve ahiret seadetime vesile bildiğim kızıl elmamsınız. Ben de sizi ölünceye kadar bekleyeceğim. Sizden başkasına yarim diyemem. Önümüzdeki engellerden biri olan Pons'u yenebilmek için elimden gelen gayreti gösterip, ölürcesine güreşeceğim. Güreşimi seyretmeğe gelirseniz ve sizi orada görürsem, ondan sonra güreşmeğe takatim kalmaz. Bu sebepten güreşi seyretmeğe gelmeyin, lüften gelirseniz de bana gözükmeyin. ¥ DEVAMI VAR