Böyle inanılmaz bir şeyi bir Demir Baba yapmıştı, şimdi de Yusuf yapıyordu. Yusuf'da inanılmaz, karşı konulmaz bir güç vardı. Bu güç, bir de ustalık ve tecrübeyle, nefesle birleşirse Yusuf'a kimse karşı koyamazdı. İşte şimdi Yusuf, bu acı kuvvetine bunları da ekliyordu. Bunları aklından geçiren Kel İsmail Pehlivan, yine de tereddütlüydü. Yusuf'u başaltında güreşmeğe izin vermekte acele mi ettim diye düşünüyordu. Ama Yusuf'a başaltında da karşı koyan pehlivan yoktu. Kel İsmail Pehlivan, ne yapacağını şaşırmıştı. Yusuf'u başa çıkarsa bir sıkıntı, çıkarmasa bin sıkıntıydı. Yusuf ve ustası, mevsimin son güreşleri için yine yollardaydı. Öyle son güreşler ki Yusuf'a başpehlivanlık yolunda son imtihan olacaktı. Eğer, Yusuf, bu güreşlerde başarılı olursa ustası bundan sonra başta güreşe devam etmesine müsaade edecekti. 1876 sonbaharın son günlerinde Silistre ve Deliorman çevresinde de bağımsızlık isteyen Bulgarlar, çete kurup dağlara çıkmışlardı. Gerçi Deliorman ve Silistre'de barınmaları imkansızdı, ama yine de ihtiyatlı olmak lazımdı. Vur kaç yoluyla Türk köylerine saldırıyorlardı. Yusuf ve ustası da silahlıydılar. Yusuf, kuşağının arasında babasının vermiş olduğu piştovu ve Çavuş ninesinin hatırası hançeri hiç eksik etmiyordu. Atının eğerinde de Otluk Köyü isyanında Tosun Bey'in verdiği martini asılıydı. Kel İsmail ve Yusuf, bir ay kadar Silistre ve köylerinde güreş yaptılar her ikisi de hiç yenilmeyip bolca ödül ve para topladılar. Ekim ayı sonuna doğru yeni bir güreş haberini aldılar. Kızılcık Köyü'nde büyük bir düğün güreşi olacaktı ve bütün pehlivanlar davetliydi, ödüller de dolguncaydı. Zaten Silistre yöresindeki güreşlerde ödüller göz alıcı oluyordu. Bu da akıncı torunu Silistrelilerin güreş sevgisine bağlanıyordu. Her zengin mutlaka bir veya daha fazla pehlivana bakıyor, destekliyordu. Zenginler arasındaki rekabet, pehlivanlar vasıtasıyla ermeydanına taşınmıştı. Rekabet olunca güreşlere ve güreşçilere ilgi de artmıştı. Rusya ile Osmanlı arasında savaş çıktı, çıkacak, Rusya, ordusunu Romanya'da Osmanlı hududuna yığdı haberlerine rağmen Deliorman'da Silistere ve Rusçuk'ta bütün Rumeli'de düğünler bütün hızıyla devam ediyordu. Onlar için savaş düğün, güreş savaş değil miydi? Hasat yapılmış, harmanlar kaldırılmış, cepler para görmüş, şimdi sıra sevenlerin birbirine kavuşmasına, yiğitlerin ermeydanında naralanmasına gelmişti. Düğün güreşinin yapılacağı Kızılcık köyü, 1876 yılında, Silistre'nin 30 kilometre doğusunda dört mahalleli büyücek ve halkı zengin bir köydü. Kızılcık Köyü'nün bir mahallesinin adı Göçenler olup, halkı 400 sene önce Konya tarafından gelip yerleşmiş yörüklerdir. Bu köyün diğer mahallelerinin ismiyse Cerrah, Çavuş ve Paşa'dır. Kızılcık Köyü Göçenler mahallesinden Mahmud Ağa, onbeş sene İstanbul'da Süleymaniye Medresesi'nde okuyup köyüne dönmüş bulunan oğlu Salih Efendi'yi evlendiriyordu. Büyük bir düğün yapıyordu, güreş ve at yarışları da vardı. Kızılcık Köyü'nün başpehlivanı vardı. Bu Yusuf, gibi yeni yetişen Adil Pehlivan'dı. Silistre yöresindeki güreşlerde bazan başaltına, bazan de başa çıkıyordu. Bütün Kızılcıklılar başpehlivanlarının birinci gelmesini bekliyorlardı. Kel İsmail ve Yusuf, güreşlerden bir kaç gün önce Kızılcık'a geldiler. DEVAMI VAR