Kızılelma Sarayı'nda aradı

A -
A +

Cami dolu, kale içi dolu, karşı tepelere kadar her yer asker dolu. Birden bembeyaz sakalıyla, yaşı belli olmayan duruşuyla Gül Baba ayağa kalkar, "Ey cemaat, benim bu dünyada işim bitti, maksat hasıl oldu, ben gidiyorum." diyerek yere düşer, toprağı kucaklar, emaneti sahibine teslim eder, sevdiklerine kavuşur. Onun için öyle bir cenaze namazı kılınır ki anlatılır değil. Bütün Osmanlı ordusu saftadır. Cihan Padişahı Kanuni tabutunu taşıyor, cenaze namazının imamı insanların ve cinlerin şeyhülislamı Ebussuut Efendi, cemaati ise ikiyüzbin kişilik fetih ordusudur. O günden bugüne Gül Baba, Budin ile birlikte anılır." Kara Ahmet, Hüseyin efendiyle Gül Baba'nın türbesine yürüdü. Türbe, dört tarafından kuleler yükselen bir şato içindeydi. Ahmet, hayret etti. Meğer Macarlar, türbeyi şatoya benzeyen bir duvar içine almışlar, daha sonra da mescit şekline çevirmişler. Revaklarına da direk yerine heykel koymuşlar. Heykellerden biri, başında gülden bir çelenk elinde gül dolu bir tabak bulunan bir Macar kızıydı. Ahmet, bir tarafta türbe, diğer tarafta heykeller, şaşırdı kaldı, Gül Baba'ya bir fatiha nasıl okusun bilemedi. Ahmet, bir an önce çok merak ettiği Kızılelma Sarayı'na gitmek istiyordu. Sanki, kızılelması Benoit ile burada buluşacakmış gibisine geliyordu. Ahmet ve Hüseyin efendi, Gül Baba'nın türbesini ziyaret ettikten sonra, ecdadımızın Kızılelma Sarayı dediği saraya gittiler. Ecdadımızın her kubbesine bir altın top asılı olduğu ve kırmızı somaki sütunlarla süslü divanhanesinden dolayı Kızılelma Sarayı dedikleri saray, Ahmet'in aklını başından aldı. Saray kapısından içeri girer girmez kızılelması karşısına çıkacakmış hissine kapıldı. Sarayı gezerlerken, Hüseyin efendi anlattı, Ahmet de hem dinledi, hem de her kapıdan girişte her köşeden dönüşte, Benoit'e rastlar mıyım diye ümitlendi. Ama yoktu, Benoit'i karşısına çıkmamıştı. Sarayın son kapısını da dönüp bahçeye çıktılar. Son ümit de sönmüştü. Hüseyin efendi anlattı: "Budin tepesinin Tuna tarafı fethimiz, kara tarafı şehadetimiz. Şehre kan dökmeden girdik, şehirliden kimsenin burnu kanamadı. Şehirden devlet hazinesini aldık, fakat kimsenin bir kuruşuna dokunmadık. Görülmeden korkunçtuk, görülünce sevildik. Kuvvetle girdik, kalple tutunduk. Kanuni Sultan Süleyman Budin Beylerbeyi'ne verdiği fermanda, 'Halkı sev, herkesle iyi geçin, ihsanın, yardımın bol olsun.' dedi. Ve kendi eliyle Kızılelma Sarayı'nın duvarına, nasıl cihan devleti olduğumuzu çok güzel açıklayan bir beyit yazdı. Bu beyitte, Avrupa'yı vatan tutuşumuzun sırrı olan 'Burası gaziler diyarıdır begim/Burda zulm olmaz/Burda zulmeyleyenin âkıbeti hayrolmaz.' yazıyordu. Kanuni Sultan Süleyman, bu mısraların hemen altına, Peygamber efendimizin 'Bir saatlik adalet, yetmiş senelik ibadetten hayırlıdır.' Hadis-i şerifini yazmıştı. Budin, bizim yalnızca fethimiz değil, aynı zamanda adaletimizdi." Kızılelma Sarayı'ndan Tuna bir başka güzeldi. Bütün Macaristan'ı iki asra yakın, bu saraydan idare etmiştik. Yerimiz, mertliğimiz gibi yüksekti, Budin'i verişimiz de şimşekleme düşen bir kartal asilliğinde oldu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.