Kızılelması oradaydı

A -
A +

Koşarak yetişmesi imkansızdı. Bunu fark etmesiyle birlikte Ahmet uçtu, uçtu ama koşuşu büyük gürültüyle oldu.. Uçmasını becermiş, ama konmada aynı ustalığı gösterememişti. Düşmesiyle birlikte Ahmet'in eli elmaya uzandı. Uzanışı dayanılmaz bir acıya oldu. Eşek, sağ elinin şehadet parmağını ısırmıştı. Ahmet, off bile demeyi aklına getiremeyerek elmayı aradı, elma hemen gözlerinin önündeydi. Eşek kızmış, elmayı yemesine mani olunmasına memnun olmamaştı. Ağzını açtı, başını elmaya uzattı. Ahmet, ya Allah, deyip eşekten önce elmayı kaptı. Ayağa fırladı. Kanayan burnu ve parmağına aldırmadan elmanın ışımasına sebep olanı arıyordu. Sağına baktı göremedi. Soluna baktı göremedi. Kırk adım mesafe içinde elmayı ışıtan bir ahu, bir dilber olmalıydı. Ama nerede? Ahmet'in düşüşünü, eşeğin önünden büyük bir telaşla elmayı kapışını ve şaşkın şaşkın sağına soluna baktığını gören, ak sakallı bir ihtiyar dayanamadı sordu: -Evladım, hayır olsun. Nedir bu telaşın? Mümkünse yardım edelim. Ahmet, bakışlarıyla gönlünü ısıtan ak sakallı ihtiyara baktı. Derdini nasıl anlatsın bilemedi. Nasıl derdi, nasıl söylerdi, elmayı ışıtan dilberi aradığını. "Şeyy... Efendim..." diye kekeledi. İhtiyar gülümsedi: -Şu kayıktakileri mi ararsın? Ahmet, işaret edilen yere baktı. Bir kayık kıyıdan uzaklaşıyordu, demirlemiş bir gemiye doğru. Ve kayıkta gördü. Bir değil hem de birkaç tanesini... gemiye doğru uzaklaşan kayığın içinde...kimisi feraceliydi, kimisinin başında püsküllü bir şeyler vardı, başı püsküllüler Frenk kadını olmalıydılar... Ahmet, elindeki elmaya baktı. Elma ışıldamağa devam ediyordu. Ama kayık ilerledikçe ışıma azalıyordu. Ve kayış kırk adım mesafe dışına çıkınca elmanın ışıması durdu. Ahmet, çıldıracak gibi oldu. Evet oradaydı. On yıldır gecesini gündüzüne katarak peşinden koştuğu dilber, kızılelması oradaydı. Ne yapsın bilemedi. Bağırmak istedi sesi çıkmadı. Bir kayık bulmak için koşturmağa başladı. Bulamıyordu. Eli ayağına dolaşmış bir türlü kayığa ulaşamıyordu. Sonunda bir liman kahvesinde ihtiyar bir kayıkçı buldu. Büyük bir telaşla, kayığa koştular. Onlar, kayığa bindikleri, küreklere asıldıkları anda, buharlı gemi dumanını tüttüre tüttüre hareket etmişti. Kızılelma halinde batmakta olan güneşe doğru... Işıktan meydana gelen kırmızı yolda. Ahmet, kayıkçıdan kürekleri aldı ve kendisi asıldı... kızılelma halindeki güneşe doğru giden gemiye yetişmek için. Ama ara kapanmak yerine daha da açıldı. Ahmet, şuursuzca kürek çekti, eşeğin ısırdığı ve çok acıyan parmağına, kanayan burnuna aldırmadan. İhtiyar kayıkçı, bir gittikçe uzaklaşan gemiye baktı, bir de deli gibi kanlar içinde kürek çeken Ahmet'e. Elini omzuna koydu: -Evlat. Helak etme kendini. O gemiye bu kayıkla yetişmek artık imkansız. Her ne ki peşindesin. Nasipse kavuşursun. İsterse Yemen'de isterse Frenk diyarında olsun. Sen sebeplere sarıldın, elinden geleni yaptın. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.