Yusuf'u yan tarafa düşürdü, hemen davranıp Yusuf'u altta zaptetti. Bir anda işler ters dönmüş, alttaki üste çıkmıştı. Güreşin iyice hareketlendiğini gören davulcular son güçleriyle vurmağa, zurnalar da cenk havasını çalmağa başlamıştı. Mümin Pehlivan, bir saniye bile kaybetmedi, hemen bel kündesi almak için harekete geçti, kündeyi doldurdu. Yusuf, dahil kimse Mümin Hoca'nın bel kündesiyle Yusuf'u kaldırıp atacağına ihtimal vermiyordu, çünkü Yusuf, Mümin Pehlivandan çok daha ağırdı, aynı zamanda Mümin Hoca çolaktı. Ama bilemedikleri bir şey vardı, Mümin Hoca'nın sol kolu bileğinden kıvrılmıyor, bu bileğini bir şey kaldırırken manivela, kaldıraç gibi kullanıyordu. Bileğinin kıvrılmaması görünüşte noksanlıktı ama onun bu noksanlığı, farklılığı kimsenin bilmediği kuvveti olmuştu. Yusuf, topuk kesmek, Mümin Hoca'nın topuğunu kavramak için çalıştı, ancak muvaffak olamadı, Mümin Hoca, çok çabuk davranmış, inanılır gibi değildi ama Yusuf gibi bir pehlivanı kündeyi almasıyla beraber hemen yerden kesmişti, bu sebepten Yusuf, topuğu yakalayamamıştı. Aliço, dahil herkes nefesini tutmuştu Aliço yanında oturan Mümin'in ustası suyolcu Mehmed Pehlivana döndü: -Te be senin molla çok zorluymuş, Yusuf'u götürüyor. -Yok be ustam, Yusuf gibi birisini kündeyle atmak, sonra da çevirmek kolay mı? Aliço kızdı: -A be daha nesi kalmış, Yusuf gidiyor işte, benden daha iyisini mi bileceksin. Suyolcu Aliço'yu daha fazla kızdırmaktan çekinerek boyun eğdi: -Estagfirullah ustam. Seyirci de şaşkındı: -A be bu mollacık Koca Yusuf'u yeniyor. -Daha neler, Molla Yusuf'u kündeleyemez. Mümin Hoca, Yusuf'u kaldırdı, Aliço hariç kimse ummuyordu ama, yerden iyice kesti, şöyle bir tarttı, Yusuf'un kolları havayı dövüyordu. Mümin Pehlivan kimsenin beklemediği hareketi yaptı ve Yusuf'u savurdu, tıpkı koca bir dağı yerinden koparır gibi. Yusuf'un ağır vücudu, Mümin Hoca'nın Yusuf'u tam çevirmesine mani olmuştu. Kündeyi atmasıyla beraber Mümin Hoca'nın kasıklarına dayanılmaz bir ağrı girdi. Yusuf, can havliyle göbeğinin yıldız görmemesi için havada yüzüstü dönmeğe çalıştı. Ve yere sol omuzu üzerine düştü. Düşmesiyle beraber davul zurnalar kesildi. Yusuf, doğruldu, kıpkırmızı kesilmişti, boynunu bükmüş mahcup bir şekilde kendine bakan Mümin Pehlivana sordu: -Te be Mümin, bu davullar niçin sustu, göbeğim açıldı mı, yenildim mi? Mümin Hoca, suçlu suçlu cevap verdi: -Yok be Yusuf ustam, benim gördüğüm kadarıyla göbeğin açılmadı, çok ağır olduğun için seni çeviremedim, Allah için sen de havada iyi döndün, omuz üzerine düştün. -Güleş bitti pelvanlar, hadi helalleşin. İki pehlivan sese döndüler, konuşan koca usta, efsanevi pehlivan Aliço'ydu. Ne zaman yerinden kalkmış, ne zaman yanlarına ulaşmış anlayamadılar. Aliço, Mümin'in Yusuf'u kündeyle atmasıyla birlikte ayağa fırlamış ve meydana koşmuştu. Yusuf, tam manasıyla şaşkındı, Mümin pehlivan yenilmedin derken, Aliço güreş bitti diye söylüyordu. İyice emin olmak için sordu: -Koca ustam, yenildim mi? Aliço güldü: -Te be Yusuf! Bu Mollacık, şu çolak kolu ve bu kilosuyla seni ancak bu kadar yenebilir. Mümin Hoca fena bozuldu. Hayatında onu en fazla kızdıran şey, çolak olduğunun yüzüne karşı söylenmesiydi. Aliço ise çolak olduğunu söylemekle kalmamış, "Bu Mollacık seni ancak bu kadar yenebilir" diyerek kendisini aşağılamıştı. Sertçe konuştu: -Koca ustam, ben iyice gördüm, Yusuf yenilmedi, biz güleşimize devam ediyoruz. Mümin Pehlivan, Yusuf'un ensesine yapıştı, Yusuf ise ne yapsın bilemedi. Başhakem Aliço'ya baktı. > Devamı var