Koca Yusuf'a rakip aranıyordu

A -
A +

Bulgaristan Prensi Aleksandre, 25 Eylül 1885'de Filipe'ye gelerek, Osmanlı devletine bağlı Filipe, Varna, Burgaz, sancaklarını içine alan Doğu Rumeli vilayetini, Balkanlar'ın kuzeyinde kurulan ve başşehri Sofya olan Bulgar Prensliği'ne ilhak ettiğini açıklamıştı. Araya hemen büyük devletler girerek, Osmanlı devletinin asker göndermesine mani olmuşlardı. Ancak, 1877-1878 Osmanlı Rus harbinde Rus askerini, Kırcaali, Mestanlı ve Ropçaz'a sokmayan Rodoplu yiğitler, bu kararı tanımadıklarını, şimdi de Bulgar askerini bu bölgeye sokmayacaklarını açıklamışlardı. Bu kahramanların yönetim kadrosunda, Yusuf'un çok yakından tanıdığı, Bulgar isyanında Yusuf'un komutanı olan Tosun Bey de vardı. Yusuf, sevdikleriyle helalleştikten sonra hemen Rodoplar'a koştu, 1885-86 kışını burada geçirerek, Rodop kahramanlarıyla söz konusu bölgenin Bulgarlar'a geçmemesi için mücadele etti. Bu mücadeleler sonucunda, Rodop bölgesi Osmanlı devletine kaldı. Aliço'nun güreşi bırakmasından sonra 1885-1894 arası, Yusuf ermeydanlarında rakipsiz kaldı. Yusuf'u zaman zaman Adalı zorladı, 1890 yılı Kırkpınar güreşlerinde Adalı ile beş saate yakın güreş yaptı, kavga çıkması sonrası güreş yarıda kaldı, başpehlivan birincisi belli olmadı. 1892 yılında, Koca Yusuf, Kırkpınar'da güreşmedi, Adalı Kırkpınar birincisi oldu. Filiz Nurullah, Kuru Rüstem, Küçük Yusuf, yeni yeni başa güreşmeğe başlayan Razgıradlı Kara Ahmet gibi pehlivanlar, Yusuf'tan bir gömlek aşağıydı. Yusuf'la Kozyatağı'nda berabere kalan Hergeleci İbrahim'in ne hikmetse bir daha Yusuf'la güreşmesi mümkün olmamıştı. Bu yıllarda Kurtdereli Mehmet Pehlivan, yeni yeni başa soyunmağa başlamıştı. Adapazarı'ndaki bir güreşte Yusuf'a karşı güreşmişti, Yusuf, Kurtdereli'yi ezmedi, ona tavsiyelerde bulundu, ilerde Osmanlı'nın en büyük pehlivanlarından olacağını haber verdi. Güreşseverler, Koca Yusuf'un karşısına zorlu bir pehlivan çıkarmak için elinden gelen gayreti gösteriyorlardı. 1890-1894 yılları arasında, Selanik ve çevresinde bir fırtına esiyordu, bu fırtına önüne gelen devi deviriyordu. Bu dinmek bilmeyen fırtınanın ismi Mümin Hoca'ydı. Kendisi, Kavala'nın Zikoş köyündendi, medrese tahsilini tamamlamış, alim bir kimseydi, medrese tahsili sırasında, güreşe ilgilisini devam ettirmiş ve usta bir pehlivan olmuştu. Mümin Hoca'nın dedesi ve babası gibi bütün kardeşleri de pehlivandı. Ama hiçbiri Mümin Hoca kadar, güreşe sevdalı değildi. Babası Sadık pehlivan, Mümin Hoca'nın iri yapılı olmaması ve sol kolunun aynı yerden iki defa kırılıp yanlış kaynaması sebebiyle çolak olduğu için, güreşmesine müsaade etmemişti. Ancak, Mümin Hoca, gizli gizli güreşip kendisini ispatladıktan sonra, babası da güreşmesine ses çıkarmamıştı. Mümin Hoca, 1890-94 yılları arasında yaptığı güreşlerde; Yarıcı Mustafa Pehlivanı Dimetoka'da iki defa, Adalı Halil'i Selanik ve Sarışaban'da üç defa, yendi. Bu güreşlerden sonra Mümin Hoca'nın şöhreti bütün Osmanlı mülküne yayıldı. Ve hem güreşin hem de dünyanın, Osmanlı'nın merkezi olan İstanbul'a geldi. Baba dostu ve daha önce büyük ortada güreş tutmuş, bilgili ve kültürlü Suyolcu Mehmed efendi ile tanıştı, onun bilgi ve görgüsünden yararlandı. İstanbul'daki günlerinde hep onunla birlik oldu, Suyolcu ona İstanbul günlerinde ustalık ve arkadaşlık yaptı. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.