Yusuf'un, aklına, koridorlarda yatan çoçuk ve kadınlar geldi. Hemen güverteden üçüncü sınıf yolcuların bulunduğu koridorlara götüren merdivenlere atıldı. Merdivenleri güverteye bağlayan demir kapı yan yatmış, kapının arkasında onlarca kadın, yığılmış, kapıyı açmağa çalışıyorlar, kapının açılması için imdat istiyorlardı. Yusuf, şöyle bir kapıyı yokladı. Yalnız başına açılacak gibi değildi. Acele güverteye çıktı. İtalyan, tayfalara seslendi. İşaretle, güverteye çıkış kapısının kapalı olduğunu anlatmağa çalıştı. Tayfalar en ufak bir ilgi göstermediler. Hepsi, kendi canlarının derdine düşmüştü. Görevleri yolcuları kurtarmak olan tayfalar, can kurtaran kayıklarına koşuyorlardı. Yusuf, bir ikisini zorla götürmeğe çalıştı. İtalyan tayfalar bıçaklarını çekince vazgeçti. Bu arada, gemiden müthiş çatırdılar geliyordu. Diğer tarafta, Bourgogne'yi tam ortasından mahmuzlayan siyah burunlu gemi, dalgaların tesiriyle kurtulmuş ve sisler içinde kaybolmuştu. Bourgogne'deki yolcular, batmak üzere bir geminin üzerinde kala kalmışlardı. Yusuf, kapıyı kaldırmakta manivela vazifesi görecek demir parçası aramağa başladı. Çarpmanın tesiriyle bir ucu serbest kalan güverte korkuluğunu bütün gücüyle çekti, yerinden sökmeyi başardı. Güverte kapısına koştu. Aşağıdan gelen feryatlar dayanılmaz olmuştu. Çoğunluğunu, kadın ve çocukların meydana getirdiği çaresiz insanlar, üst üste yığılmışlar, kapıyı açmaları için feryat ediyorlardı, ama feryatlarına kulak veren yoktu. Çeşitli ırktan insanlar, çoluk çocuk bağırışıyorlardı. Yusuf, dillerinden anlamıyordu, fakat her hallerinden imdat istedikleri belliydi. Yusuf, demir parçasını büyük bir güçlükle kapı ile duvar arasına yerleştirmeyi başardı. Bir yüklendi, kapı bana mısın demedi. Ama duvar esner gibi oldu. Yusuf, bu sefer ağırlığı duvar tarafına verdi. Duvar, Yusuf'un korkunç kuvvetine daha fazla karşı koyamadı, iyice esnedi, sağa doğru yattı. Yusuf, bu sefer kapıya saldırdı. Fazla zorlanmadan, geriye doğru yasladı. Yaslamasıyla birlikte de, az kalsın eziliyordu. Herkes, kapıya hücum etti. Bir anne, çocuğunu düşürmüş, çocuğum çocuğum diye feryat ediyordu. Yusuf, hemen yere atıldı, çocuğun üzerine kapandı, ezilmekten kurtardı, evladım diye figan eden anneye teslim etti. Çocuğu annesine veren Koca Yusuf, üçüncü sınıf yolcuların bulunduğu bölüme doğru koştu. Her tarafı su basmıştı ve su hızla yükseliyordu. Yükselen yalnızca su değildi, kadın ve çocuk feryatları da dayanılmaz hal almıştı. Gülen, şarkılar söyleyen, anne diye seslenen ağızlar, kadın ve çocuklar, can derdine düşmüş, yavrular anne diye feryatta, anneler, çocuklarını kucaklamış, yardım isteyerek güverteye varma telaşına düşmüştü. Kadın ve çocukların yürek yakan feryatarı Yusuf'un gönlüne kızı Hatice'yi, oğulları İsmail ve Osman'ı düşürdü. Ciğer pareleri de Yusuf'un aklına altınları getirdi. Yusuf'un gönlü daraldı, utandı. Feryatlardan altınlara giden düşünce denen beyin atlısını anlayamadı. Feryatlardan, çocuklarına, çocuklarından da altınlara uçmuştu düşüncesi. Alın teriyle koca kıta Amerika'da kazandığı altınlarla, Şumnu'da, memleketinde, bir çiftlik almayı, çocuklarıyla birlikte, onlardan bir daha ayrılmadan, güreş peşinde daha fazla koşmadan yaşamayı düşünüyordu. Yusuf, kamarasına doğru koştu. Kamarada sular, yarı beline kadar yükselmişti. Altınların olduğu dolaba doğru atıldı, ama gidemedi, kamara kapısından gördüğü manzara, onu hemen kamaradan dışarı çıkardı. ¥ DEVAMI VAR