Ahmet, o an güreşlerin yapıldığı meydandan bakınca bütün ihtişamıyla gözüken Selimiye'nin ve kubbenin neler söylediğini daha iyi anladı. Koca Yusuf'un, "Selimiye niçin İstanbul'da değil de Edirne'de inşa edildi" sualine verdiği cevaba, Ahmet de, "Kırkpınar'da güreşen pelvanların; yaradılış, güreş yapma gayesini ve altın elmayı unutmaması için" cevabını ilave etti. Kara Ahmet, baktıkça Selimiye kubbesinin altın bir elmaya dönüştüğünü gördü. Heyecanlandı... Yanındaki Tulçalı'ya göstermek istedi. Tam bu sırada, Cazgır, duaya başlayınca, gördüğünü gönlüne gömdü. Cazgır davudi sesiyle nasihat ediyor, yüzlerce yıllık geleneği yaşatıyordu: Allah Allah, Pirimiz, üstadımız Hazreti Hazma. Pelvan, pelvan, dua et pirine, üstadına. Seyret hasmını, ne öğün ne de kork, Sen de emsalsiz bir kahramansın o da eşsiz Türk. Pelvan, pelvan, Tulçalı Hasan Pelvan. Namın, şanın ustandan. Öğrendiğin hünerlere, güvenme, kanma, Rakibine Kara Ahmet derler, açığını bulursa, Sana meydanı dar getirir haaa! Pelvan, pelvan, Kara Ahmet Pelvan, Gençliğine aldanma, gücüne güvenme, Rakibin Tulçalı Hasan pelvandır, Kündesinden sakın, paçalara dalarsa halin yamandır. Allah, Allah, İllallâh, Peygamberimiz Hazreti Muhammed, Pirimiz üstadımız Hazret-i Hamza, Döndük Kıbleye, durduk divana. Rahmetleri bize vara, şer ırak ola, hayır ola, Pelvan erlere kuvvet ve niyaz ola. Hepbirlikte şu yiğitlere diyelim maşallâh. Haydi Allah rast getire. Cazgırın duasının bitmesiyle birlikte, Kara Ahmet bir küheylan gibi şahlandı. Kartal oldu, kıbleye, Selimiye Camii'nin kubbesine doğru kanatlandı. Kara Ahmet'in peşrevi seyircileri coşturdu: -Te be bu kara oğlan çok kıvrak peşrev çıkarır. -Ne de olsa Hergeleci'nin çırağı. Pehlivanlar, 'gururlanma, topraktan geldin toprak olacaksın' manasında yeri öptükten, 'sen benden çok ustasın, senin benimle güreşmen benim için büyük şereftir' anlamına gelen rakibinin topuğuna dokundukdan ve helalleşmeden sonra, peşrev bitti. Ense enseye geldiler ve güreş başladı. Tulçalı Hasan, Ahmet'e nazaran daha okkalıydı. Ahmet, 105 kilo ağırlığında, 1.80 boyundaydı... Tulçalı'ya göre, daha derli topluydu. Tulçalı Ahmet'ten çok daha eski güreşçiydi ve senelerdir başta güreşiyordu. Güreşin ilk dakikaları, Tulçalı'nın sağlı sollu elenseleriyle geçti. Tulçalı, sanki, "Benim karşıma çıkmağa nasıl cesaret edersin" diyerek Ahmet'i cezalandırmağa çalışıyordu. Ahmet, saldırmıyor, yalnızca kendini koruyordu. Hacı Murat ağa, yanındaki Mestan ağaya döndü: -Te be ağa. Bu Ahmet, Tulçalı'ya hafif geldi galiba. Tulçalı'nın karşısına çıkarmakla iyi etmedik gibi. Hancı Mestan ağa, güreş konusunda daha tecrübeliydi: -Yok be Murat ağa. Sandığın gibi değil. Ahmet, bilerek üle güleşir. -Nasıl, yani. -İyi pelvanlar, tanımadığı bir pelvanla güleşirken hemen oyuna girmez. Ahmet de Hergeleci İbrahim'in çırağı oluğuna göre, ustasından gerekli dersi almış olmalı. > DEVAMI VAR