'Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun' toplantıları devam ederken öyle açıklamalar geldi ki, insan inanmakta zorlanıyor, neticeye kilitlenmiş, nedene, niçine inmeyen zihni yapıyı düşündükçe... Milli Eğitim Bakanlığı gençleri sosyal ve sportif faaliyetlere yönlendirerek "istismar, şiddet, madde bağımlılığı ve her türlü kötü alışkanlıktan" korunmalarını sağlayacakmış! Kim mi söyledi? Kim olacak, Milli Eğiti Bakanı Nimet Çubukçu. Güzel bir dilek, ama... Milli Eğitim Bakanlığı, 15 milyon öğrenciye birebir ulaşmak ve öğrencileri ilgi alanlarına göre sosyal ve sportif faaliyetlerin içine çekebilmek için kolları sıvamış. İyi bir düşünce de ya sonrası... Beden, zihin, ahlak, ruh ve duygu bakımından sağlıklı karaktere sahip öğrenciler yetiştirmeyi amaçlayan Bakanlık, spor alanlarının dışında kalan öğrencileri de sosyal faaliyetlere yönlendirecekmiş. Ah bir yapabilsek! Kişi başına yeşil alanın, spor sahasının, okuma oranının Avrupa ortalamasının çok çok altında bulunan ve spor olarak yalnızca futbol bilinen bir ülkedeyseniz... Futbolda da oyuncu değil, yalnızca seyirci olunan bir memleketin ferdiyseniz... Futboldan başka güzel tanımayan bir medyanın içinde ayakta kalma mücadelesi veriyorsanız... Tabii ki inanmakta zorlanırsınız... Mesele iki boyutlu. Spor yapma imkânlarının azlığı ve 'niçin spor' sualinin cevabının verilmemiş olması. Spor yapma mekân ve zamanını gençlere sağlamakla iş bitti mi? Hayır, tam aksi yeni başlıyor. Bir defa gençleri, bilgisayarların, iPhone'ların başından koparıp spora yönlendirebilmeyi becerebilmek gerekir. Ve en önemli, en elzem işle, işte bu zaman karşı karşıya kalıyoruz, 'niçin spor' sualiyle... Evet, niçin spor? Her şeyi madalyaya endekslenmiş, buna kavuşmak için her şeyi mubah gören, daha hızlı zıplayan, daha hızlı koşan, daha hızlı vuran, daha hızlı kesen gençler için mi? Başa erme (başarı), baş olma sevdasında olan yeni isimler türetmek için mi? Yoksa sporla eğlenirken eğitilen, bedeni ve zihni melekelerini geliştiren, bunları da Hakk'ın rızasına uygun kullanma gayretinde olan gençler yetiştirmek için mi? Buğday başağı misali üzerindeki kuvvet, mal, makam, ustalık, beceri gibi üstünlükler çoğaldıkça bunları yüce Allah'ın bir emaneti bilip nasıl şükrederim endişesiyle boyun büken alperenler için mi? Ne dersiniz, spora mekân ve zaman ayırmakla iş bitiyor muymuş? Yoksa yeni mi başlıyormuş?