Doktor gittikten sonra Ahmet, can dostu, Filiz Nurullah'a döndü, duyulur duyulmaz bir sesle konuştu: -Te be Filiz ağam. Ne yapacağız? Filiz çaresizce kollarını açtı: -A benim Ahmedim. Doktoru dinledin. Minderde kalır ölürsün. Ne yapalım kısmet büleymiş. Bunda da bir hayır vardır. Filiz'in sözleri, Ahmet'i iğne batırılmış gibi yerinden fırlattı. Filiz ağasının yakasına yapışmağa çalıştı, ama beceremedi, o kadar halsizdi ki başı yine yastığa düştü. Zor halde konuştu: -Sen ne dersin be Filiz ağam. Sebeplere sonuna kadar sarılmadan, bunda da bir hayır vardır diyerek yatmak var mı, Alperenler geleneğinde...ha? Benoit'i bulmak için yıllardır koşturdum. Hayatımın gayesi oldu. Onunla evlenebilmek için şampiyon olmak lazım. Şimdi tez zamanda bana bolca yoğurt bulun. Sürüklenerek de olsa, mindere çıkacağım, ölürsem, minderde, ermeydanında öleyim. Hadi davran. "Sen Yusuf ağamdan da delisin" diyen Filiz, çaresiz yoğurt aramağa çıktı. Bolca, yoğurt yedikten sonra Ahmet, biraz kendine gelir gibi oldu. Ama yine de çok halsizdi. Ayakta zor duruyordu. Filiz Nurullah ve Rum Pierri'nin yardımıyla güreş salonuna geldi. Ahmet, elinde olmayarak baktı. Gönül kuşunu dünkü yerinde gördü. Gülümsüyordu, bununla güçlendi, hastalığı biraz olsun geçer gibi oldu. Güreş, başladı. Ahmet, Fengler'in durumunu fark etmemesi için büyük gayret sarfediyordu. Ancak bütün gayretine rağmen, ayaklarının titremesine mani olamıyordu. Fengler, önceki güreşten gözü korktuğundan Ahmet'e pek yaklaşmıyordu. Güreşin otuzbeş dakikası birbirlerini kollamakla geçti. Hakem her iki güreşçiye de ikişer ihtar verdi. Seyircilerin ıslıklarından ortalık inliyordu. Seyirciler, Ahmet'in güreş tarzı karşısında şaşırmışlardı. Önceki akşamki güreşiyle şimdiki güreşi arasında büyük fark vardı. Otuzbeşinci dakikaya gelince olanlar oldu. Feng, Ahmet'in yüzünün sarardığını, şıpır şıpır terlediğini ve ayaklarının titrediğini fark etti. Fark etmesiyle birlikte de saldırdı. Ahmet'i belinden kavradı. Kara Ahmet, can havliyle Feng'in başını koltuk altına sıkıştırdı. Müthiş bir mücadele başladı. Feng, yere devirmek, Ahmet de devrilmemek için bütün gayretiyle uğraşıyordu. Ahmet, gücünün iyice kesildiğini hissetti. Yere düşmesi yenilmesi, yenilmesi de kızılelmayı unutması demek olacaktı. Ahmet, son bir gayretle direnmek istedi. Fakat gücü tükenmişti, gözleri kararıyordu. Ve... Ahmet, bütün çabalamasına rağmen, Feng'in başının kurtulduğunu hissetti...koltuk altından. Dayanılmaz bir acı, beyninde nice bin şimşeğin çakmasına sebep oldu. Sonrası Ahmet, için karanlık. Ahmet'in, son hatırladığı, bu karanlık içinde kızılelmanın örtüldüğü, Benoit'in kaybolduğuydu. İçine düştüğü karanlıktan, bir serinlikle uyandı. Gözlerini açtı. Karşısında, elinde su damlayan mendil, yüzünü silmeğe çalışan Filiz Nurullah'ı gördü. Görmesiyle de yenildiği, Benoit'le evlenmesizin imkansızlaştığı aklına geldi. Bütün uğraşmasına rağmen, gözyaşlarına mani olamadı. Gözyaşları yağız yüzünden süzüle süzüle konuştu: -Olmadı be Filiz ağam. Çok gayret ettim ama başaramadım. Demek ki kısmet değilmiş. Filiz, gülen gözlerler sordu: -Hayır olsun yiğidim. Neyi başaramadın, ne kısmet değilmiş? -Galip gelemedim, Feng'i yenemedim, yenildim... Şampiyonluğu kaçırdım... Benoit'e ve kızılelmaya kavuşma şansını da... > DEVAMI VAR