Ahmet, Hikmet Dede'nin vasiyetini okumaya devam etti: "İnsan oğlundaki, güç, kuvvet, akıl, zeka, bilgi, ustalık gibi üstünlükler, yüce Mevla'nın ihsanıdır... Bu nimetler çoğaldıkça, ben diye baş dikleşmemeli, bu nimetlere nasıl şükrederim diye boyun eğilmeli. Tane yüklü başak eğilir, boş, tanesiz ise diktir. Ecdadımız, güleşle, şeytana, nefse ve çevreye karşı yapılan mücadeleyi misalleştirmiştir. Bu mücadele sonunda kavuşulacak ebedi güzelliği, sonsuz saadeti, mükafatı da kızılelma olarak kabul etmiştir. Üç düşmana karşı yapılan güreşteki galibiyetin mükafatı, kızılelmadır. Kızılelma; Türkler, özellikle Oğuz Türkleri ve onların torunu Selçuklular ile Osmanlılar arasında hem cihan hâkimiyetinin sembolü olarak ifadesini bulmuş bir mefhum, ülkü, mefkuredir -buna kısaca 'Cihan Hakimiyeti Mefkuresi' denmiştir- hem de kişinin ebedi saadete kavuşmasının nişanıdır. Kızılelma, Türklerce, yaşadıkları bölgeye göre batı yönünde ulaşılması gereken hedef, bazen bir belde, bazen de bir ülkedeki taht veya mabet üzerinde parıldayan ve cihan hâkimiyetini temsil eden som altından yapılmış kızıl renkli altın bir elma olarak tahayyül edilmiştir. Türkler için kızılelma, üzerinde düşünüldükçe uzaklaşan ancak uzaklaştığı oranda cazibesi artan idealler veya hayallerdir. İdeallerin kızılelmayla ifade edilmesi sebepsiz değildir, bu, iki cihanın efendisi Hazreti Muhammed'den alınmıştır. Bir kişi gelip Peygamber Efendimize elma verdiler. Resûlullah elmayı mübarek ellerinde tutuyorlardı. Hazreti Hasan ve Hüseyin elmaya bakıyorlardı. Resûlullah elmayı birine verip diğerini üzmek istemedi. O sırada Cebrail aleyhisselam gelip, Ya Muhammed aleyhissselam, emir et güreşsinler, hangisi galip gelirse elmayı ona verirsin dediler. Resulullah güreşmelerini emir etti ve güreşmeğe başladılar. Resullullah, tut ya Hasan diyordu. Hazreti Abbas, ya Resulullah Hasan'a mı tut diyorsun, dedi, Efendimiz de, işte Cebrail aleyhisselam da Hüseyin'e tut diyor, buyurdu. Güreş uzadı, ikisi birbirine galip gelemediler. Cebrail aleyhisselam, cennetten bir elma getirdi, ikisini de birer elma verip ikisini de sevindirdiler. Anladın mı Ahmet'im, Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) güleşi, elmayı hak etmenin, ebedi güzelliğe, kızılelmaya kavuşmanın vesilesi görmüştür. Sakın ola, bu hadiseyi, Hasan ile Hüseyin radıyallahü anhüma arasında yapılan ve mükafatı kızılelma olan bu güzelliği, bu hadisenin işaret ettiği hakikatı; GÜLEŞ İLE KIZILELMAYI ARAMAK GEREKTİĞİNİ AKLINDAN VE GÖNLÜNDEN BİR AN ÇIKARMAYASIN, UNUTMAYASIN. Evladım, milletlerin kızılelmasıyla, devletlerin kızılelması değişiktir. Ferdin kızılelması, sonsuz saadete kavuşmak, kısacası, bu dünyayı îman ile terk etmektir, solmayan îmandır. Bütün diğer işler, yapılan ibadetler, mücadeleler, bu kızıelmaya kavuşturan sebeplerdir. Kızılelmaya kavuşup kavuşmadığın, son nefesinde belli olur. Eğer kişi, nefsini îmana etmesi, evliya olma ihsanına kavuşmuşsa, son nefesinden önce, kızılelmaya kavuştuğunu öğrenmiş olur. İnşallah, bu devlet, bu nimet, sana nasip olur." >> DEVAMI VAR