Mümin Pehlivan sevindi -221-

A -
A +

Yusuf, Mümin Hoca ile güreş teklifine, "Mümin Pelvan nasıl istiyorsa öyle olsun" dedi. Saraya mensup bazı güreş severler, bu güreşin Sultan Abdülhamid Han'ın huzurunda yapılması için Padişah'a durumu arzettiler. Sultan Abdülhamid Han, "Yusuf ile Mümin Hoca'nın güreşini ben de seyretmeyi çok istiyorum. Ancak bu iş sarayda olmaz. Amcamın şehit edilmesi yarası, hâlâ kabuk bağlamış değil. Duam her ikisiyle beraberdir, her ikisini de çok seviyor ve beğeniyorum" diyerek Yusuf ve Mümin Hoca'ya hatıra olarak çok kıymetli iki tesbih gönderdi. Eylül'ün son cumasında Rami'deki güreş meydanı mahşer meydanı gibiydi. Koca Yusuf ile Mümin Hoca'nın güreş yapacağı bütün Osmanlı mülkünde duyulmuş, güreşi seyretmek için Selanik'ten, Edirne'den gelenler olmuştu. 1894'ün İstanbul'unda Cuma günleri, Rami'de sık sık güreşler tertiplenirdi. Cumadan sonra, alt boylarda güreşler yapıldı. Kimsenin bu güreşlerle ilgilendiği yoktu. Herkesin beklediği Yusuf ile Mümin Hoca arasındaki güreşti. Yusuf, Said Beşir ve İbrahim Pehlivan ile birlikte güreş yerine geldi, hakem çadırına geçtiler, başhakem köşesinde Aliço vardı. Yusuf, yürüdü, Aliço'nun elini öptü. Aliço, "Bre Yusuf, seni iyi gördüm, mollacık buralarda yenmedik pelvan bırakmadı. Bizim çırağı üç defa su götürmez şekilde yendi. Şu mollacığa haddini bildiresin." dedi. Yusuf, "Haddini bildirmek bizim ne haddimize, elimizden geleni yapacağız inşallah." şeklinde cevap verdi. Bu arada, Abdülhamid Han'ın yaveri gelerek, Padişahın hediyesi tesbihi Yusuf'a verdi, takdir sözlerini iletti.. Yusuf, Padişahın kendisini hatırlamasına çok sevindi, tesbihi eline aldığında dünyayı avuçladığını hissetti. Beklenen an geldi, cazgır seslendi: -Baş pehlivanlar hazır olsun. Meydana ilk önce Yusuf çıktı, çıkmasıyla beraber de alkış ve takdir sesleri yükseldi: -Maşallah deyin Deliorman aslanına. -Hadi bre Koca Yusuf, veresin şu Mollanın dersini eline. Yusuf, yağ kazanının başına geldi, yağlanmaya başladı. Selam verildi, selamı aldı, gelen uzun boylu, ince yapılı, 90 kilo ya var ya yok sakallı biriydi. Kendinden dört beş yaş genç gözüküyordu. Sol koluna dikkat etti, çolaktı. Mümin Hoca, bu olmalıydı: -Hoj geldin Mümin Pelvan. Yusuf'un Mümin Pelvan diye hitap etmesi, Mümin Hoca'yı sevindirmişti, birine pehlivan diye hitap etmek, ona en yüksek insanlık rütbesini vermek, onu alperenlerin mirasçısı kabul etmek demekti. Bazıları, Mümin Hoca'ya, Molla Mümin, Çolak Mümin diye hitap ederlerdi, sanki sözleriyle molladan da güreşçi mi olurmuş demek isterlerdi, bu da Mümin Pehlivanı çok üzer ve kızdırırdı. Mümin Hoca, gülümsedi: -Hoj bulduk bre koca usta. Bu çolak halimle sana karşı güreşe çıktım diye kızmazsın herhalde. Yusuf, Mümin Hocanın çolak koluna bakışını yakaladığını zannetti, üzüldü, kızardı: -Kızmak ne demek Mümin Pelvan seninle güreşmek benim için şereftir. Pelvanlık kolda değil gönüldedir, yürektedir. Sen, bugüne kadar karşına çıkanları yenmiş, zamanımızın bir tanesi olduğunu ispatlamışsın. -Estagfirullah koca ustam. Zamanımızın bir tanesi sizsiniz, biz sizin yolunuzda yürümeğe çalışıyoruz. Yusuf, Mümin Pehlivanın tevazusu, alçak gönüllülüğü karşısında gülümsedi: -Te be Mümin Pelvan, bana öyle gelir ki bugün bana zamanımızın bir tanesinin kim olduğunu gösterecek gibisin. Kısmet bugüneymiş. Sohbetleri, cazgırın, başpehlivanlar hazır olsun seslenmesiyle sona erdi, son olarak birbirlerini yağladılar ve meydanın ortasında bekleyen cazgırın yanına geldiler, kıbleye karşı el bağlayıp durdular, hak huzurunda kurbanlık İsmail gibi. ¥ Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.