Nazlı yâr verilir mi?

A -
A +

Fatma hanım, şaşırmıştı. Ahmet, babasının piştovunu ve kamasını beline sokmuş, hazır ol vaziyette karşısında duruyordu: -Hayır olsun oğlum. Sabahın bu vaktinde? Bu piştov ile kama neyin nesi? Yoksa Osman Paşa ile savaşa mı gidersin? Ahmet gülümsedi: -İyi bildim anam. Osman Paşa'nın askeri oldum, bubam anlatmadı mı? Sabah namazını kılıp reisim Çerkes Müsellim ve Hikmet dedeyle buluşacağız. Bugün yapılacak çok işim var. Bir an önce benimle çalışacak kırk arkadaşımı seçmem lazım. Fatma, hanım, Ahmed'in sözlerine kızdı: -Te be oğlum benimle maytap geçme. Şimdi tokadı yersin. Askerlik çocuklara mı kaldı? Ahmet kıpkırmızı kesildi, hırsla ayaklarını yere vurdu: -Ben çocuk değilim. Kırk Kanatlının reisi Ahmet Pelvanım. Fatma hanım, oğlunun haline, söylediklerine güldü: -Tamam, tamam çocuk değilsin, ama asker de değilsin. -Ahmed'in söyledikleri doğru. Ahmet ve annesi sese döndüler, Ahmed'in babası uzun Ali, yatak odasının kapısından gözükmüştü, üzerinde gecelikleri vardı. Ahmed ve ailesi, Tuna vilayetinin Ruscuk sancağının Razgırad kazasına bağlı Umur Köyündendi. Uzun Ali, son beş yıldır müthiş romatizma ağrılarından şikayetçiydi. Bunun tedavisi için Plevne'ye gelmişlerdi. Burada, hanımı ve oğlu Ahmet ile uzaktan akrabaları Hikmet Dede'nin yanında kalıyorlardı. Kızı onbeş yaşındaki Leyla, köyleri Umur Köy'deydi, onu getirmemişlerdi. Fatma Hanım'ın aklı karıştı: -Efendi, benimle zevklenme. Sen ne dersin? Sabahın seher vaktinde... buba-oğul benimle maytap mı geçersiniz. Şimdi, şu sekiz yaşındaki çocuk, Osman Paşa'nın askeri oldu üle mi? Bu da yetmedi, hem de ne olduğunu anlamadığım Kırk Kanatlı reisi oldu ha? Benden bunlara inanmamı bekliyersiniz, hadi başka aptal bulun. Ahmet, annesinin çocuk sözüne iyice çıldırdı: -Buba ba. Baksana anama. Hâlâ bana çocuk der. Uzun Ali, Ahmed'in tepkisine seslice güldü, bir koluyla hanımını, diğeriyle Ahmed'i sardı, onları sofaya doğru götürdü: -Kızma bre Ahmet. Anan haklı. Dünden beri yaşadıklarımıza kim olsa inanamaz... sen ve her işte bir hikmet vardır diyen Hikmet dede hariç. Yaşadıklarımız, tam Hikmet Dede ve Kırk Kanaatlı reisi Pelvan Ahmed'e göre. Ahmed, babasının 'Kırk Kanatlı resi Pelvan Ahmet" sözleriyle hakikaten kanatlandı. Plevne semalarından güneye doğru kanat çırptı. Ve Uzun Ali anlattı, eşi, kara oğlunun anası, sevdiceği, kara sevdalısı Fatma hanıma, dün olanları, Osman Paşa'nın toplantıda anlattıklarını, Ahmet'e nasıl Kara lakabını taktığını, Plevne savunmasında, kadın erkek yediden yetmişe herkese vazife düştüğünü. *** "Sabahın seher vaktinde görebilsem yarimi Gül dalına bülbül konmuş çeker ah-u zarını Elimden almak isterler nazlı yarimi" türküsüyle hamurları yoğrulan Plevneliler, 19 Temmuz Perşembe seher vaktinde, top sesleriyle uyandılar. Ve hem dillerinde hem de gönüllerinde, "Bülbüller ötüyür seher vaktidir, Gülbade içelim bahar vaktidir, Hazır olan erler sefer vaktidir, Destur saldıralım düşman üstüne" Türküsü dillenir oldu.. 19 Temmuz 1877'nin seher vaktinde, top sesleriyle birlikte, Plevne'de yediden yetmişe, herkes ayağa fırladı. Sabahın ilk ışıkları, Plevne üzerine, top gülleleriyle birlikte düştü. Ruslar, Plevnelilerin, ellerinden, nazlı yârlarını almak için gelmişlerdi. > Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.