Her zaman "Spor yapmalı, gençlerimize sporu sevdirmeliyiz" diyoruz da, sporu niçin yapmalı sualine cevap aramıyoruz. Ankara'da 6. Spor Şurası yapıldı. Başbakan burada yaptığı konuşmada, "Sporla gençlerimizin enerjilerini kontrol altına almalarını sağlayamazsak, başka bir takım alternatifler devreye girecektir. Gençlerimizin, bilgisayar, internet, televizyon ve hatta cep telefonu gibi konulara gömülüp kalmamaları için sporu cazip bir alternatif haline getirmeliyiz. Çocukları okul öncesinden başlayarak, mutlaka bir spor dalına yönlendirmek gerek. Spor ekip halinde çalışma, kurallara uyma, dayanışma, işbirliği ve paylaşma ilkelerini benimseterek toplumda prestijli bir yer edinmelerine katkı sağlıyor. Gençler bu yolla başarı için sabır, özveri ve disiplin içinde çalışmanın gerekliliğini öğreniyorlar" dedi. Sporun madalya hedefli yapıldığı, boş zamanları değerlendirme diye görüldüğü, sadece futbola endekslendiği günümüzde Başbakanımızdan bunları duymak beni nasıl mutlu etti bilemezsiniz. Senelerdir seslendirmeğe çalıştıklarımızı, "Spor amaç değil, kişinin maddi-manevi güçlü olması için araçtır. Spor eğlendirirken, bedenen güçlü kılarken eğitmektir, galibiyette mağlubiyeti aramaktır, insan olmanın dayanılmaz ağırlığını hissettirmektir" sözlerimizin benzerini Başbakanın ağzından işitmek bizleri sevindirdi. Ne yazık ki bugüne kadar bizde spor deyince, yalnız altın madalyalar, madalya sonrası kazanılacak sarı liralar ve şöhret akla geldi. "Niçin spor?" sorusunun cevabı aranmadı. Aslında cevabı aramaya lüzum da yok. Cevap, yüzlerce yıllık spor geleneğimizde var. Ecdadımız sporu yalnızca spor olsun, eğlence olsun diye yapmamış. İnsanın en kıymetli varlığı zamanını, en iyi şekilde değerlendirmenin yolunu aramış. Bunu da eğlendirirken eğitmekte, galibiyette mağlubiyeti tattırmakta bulmuş. Atalarımızın yaptığı atlı, aletli ve aletsiz sporlara baktığımızda (kılıç, kalkan, ok atışları, at yarışları, cirit, çevgan, mızrak atma, güreş...) hepsinin barışta iken savaşa hazırlık, maddi-manevi güçlü olmak, eğlenirken eğitmek için olduğunu görürüz. Kişinin kanının en deli zamanında bedenen yorulması, aklını kullanması, gönlünü yeni ufuklara açması gerekir. Bu çağda, biz onlara yardımcı olmaz, galibiyette mağlubiyet güzelliğini tattırmaz, onları kaf dağınının zirveleri için koşturmazsak, enerjilerini, gençliklerini, hem kendilerinin hem de bizim felaketimiz için kullanacaklardır. 'Niçin spor?'a günümüz şartlarında, bilgisayar çağı gerçeklerinde cevap bulmak ve bunun için çalışmak zorundayız. Yoksa hem gençlerimize hem de bize yazık olacak.