Aynı köyden olanlar bir grup olarak geliyorlardı. Kafilenin önünde, tepesine bayrak, bayrağın altına hediyelik kumaşlar bağlanmış uzun mu çok uzun bir sopayı taşıyan bir delikanlı gidiyordu. Çevresinde de düğün sahibine dana, koyun gibi hediyeleri yedekleyen diğer delikanlılar yürüyordu, arkadan da diğer misafirler, atlı ve yaya. Sanki sefere gidiyorlardı. Karalar Köyü kafilesinin Oluklu Köyü'ne girişi göz kamaştırmıştı. Oluklu Köyü'ndeki düğünde güreşler, öğleden sonra ağaçlık ve çimenlik bir yerde davul zurna eşliğinde başladı. Yusuf, çok heyecanlıydı, Bulgar çetecilerle savaşırken bile bu kadar heyecanlanmamıştı. Ustasına, hangi boyda güreşeceğini sorduğunda ustası, "Hele sabret, zamanı gelince sülerim" demişti. Ustam acaba hangi boyda güreştirecek diye düşünüyor, Kel Mehmet ile hesaplaşmak için büyükortada güreşmek için can atıyordu. Kel Mehmet'in köylülerinin söyledikleri onun kulağına da gelmişti ve onu kızdırmıştı. Gösterecekti onlara, Deli İsmail'in oğlu, Tosun Bey'in çete arkadaşı Yusuf'un kim olduğunu. Seyirciler, güreş yerini çepeçevre doldurunca, düğün sahibi, yanında güveyi, yaşlı pehlivanlar ve ağalar ile gelip renkli kilimlerin üzerine serilmiş döşeklere oturdular. Allı, morlu, sarılı, renk renk beşer arşın uzunluğundaki basmalar, donluklar, ağaçtan ağaca gerilmiş iplere asılmış, altına da bir keçi, bir koç ve alacalı bir tosun bağlanmıştı. Yusuf, bu ödülleri görünce daha da heyecanlandı, acaba bunlardan hangisi kendisine kısmet olacaktı? Biraz sonra, güreşleri idare edecek, pehlivanları dua ile çayıra salacak ihtiyar cazgır ortaya çıkıp bağırdı: -Güleşler başliyeri! Önayak'a çıkacak minik pelvanlaa, minik aslanlaa hazır olsun! Cazgırın sesiyle birlikte, meydanın dört bir yanından 10-13 yaş arası yarının başpehlivanları çayıra koştu. Kimisi pırpıtlıydı, kimininse pırpıtı bile yoktu, donunun paçalarını bağlayarak güreşe çıkmışlardı. Güreşlerin başlamasıyla, birlikte yarış atları da meydana girmeğe başlamıştı. Deliorman'daki güreşlerde, güreş ve at yarışları birlikte yürürdü. Küçük boylar güreşirken, küçüklerin bindiği taylar meydana girer, baş güreşler yapılırken de baş yürük atlar meydana gelirler, iki büyük heyecan birlikte yaşanırdı. Cazgır, bu küçük pehlivanları sıraya dizip, boylarına, vücut yapılarına bakarak eşlendirdi ve şu duayı okudu: Yirmi yiğit çıktı meydâne, Hepsi birbirinden merdâne, Analar çeker zahmeti, Babalar bilmez kıymeti, Boğa olur danadan, Yiğit olur anadan, Küçük görmeyin bu kızanları, Onlar yarının başpehlivanları, Allah Allah illallah Muhammedür resulullah, Dualarla bu küçük pehlivanlara diyelim maşallah. Cazgır, duanın arkasından küçük yiğitleri meydana saldı. Küçük leventlerle birlikte meydan şenlenmişti. Rakiplerini yenebilmek için birbirlerine kaplan gibi saldıran, yenildiği halde yenilmedim diyen ve bir daha tutabilmek için ağlayan bu küçük pehlivanların güreşleri, hakikaten görülmeğe değer güzellikteydi. DEVAMI VAR