Osman Paşa çaresizdi

A -
A +

Ahmet, gözyaşları içinde Osman Paşa'ya yalvarmaya devam ediyordu: -Paşa bubam, ne olur beni bırakma. Hani birlikte Kızıl Elma'yı arayacaktık? Kızıl Elma sözü, Osman Paşa'nın kalbini sancıttı: -Evladım, ben, Kızıl Elma'yı bulmaktan ümidimi kestim... Dilerim sen bulursun. Hadi şimdi vazifenin başına. Beni de daha fazla oyalama. Osman Paşa'dan ayrılma düşüncesi Ahmet'in aklını başından almıştı, Osman Paşa'ya sarılmış bırakmıyordu. Koca Rus ordularına dur diyen Osman Paşa, sekiz yaşındaki bir çocuk karşısında çaresizdi, ne yapsın bilemiyordu. Ahmet'i kırmak istemiyordu. Ahmet'i kırılması, bütün sevdiklerinin, geleceğini ona bağlayanların üzülmesi gibi geliyordu. Koca Paşa, bir çıkar yol bulamıyordu. Ve Paşa'nın imdadına, yardımı reddedilmez biri yetişti: -Paşam, Ahmet'i bana bırak. Osman Paşa, en dar zamanında yetişen Hikmet Dede'ye minnetle baktı: -Allahü teala razı olsun Hikmet Dede'm. Şu Ahmetçeğizi gönlünü kırmadan göndermemi sağlarsan... Beni, Plevne'de yeni bir zafer kazanmış gibi sevindirirsin. -Efendim, sizi rahatlatmak bizim birinci vazifemiz. Sizin rahatlığınız yüzbinlerin rahatlığı, emniyetidir. Hikmet Dede, Ahmet'i çekti: -Gel Ahmet'im. Sen Paşa babanı büle mi dinlersin. Ancak, Ahmet, Paşa'nın ayaklarına sarılmış, "Paşa bubam, beni bırakma" diye ağlayarak, kopmuyordu. Aklını kaçırmış gibiydi. Hikmet Dede'yi duymuyordu. Hikmet Dede, kimsenin beklemediği bir şey yaptı, yorgun, zayıf, ama gönüllere işleyen sesiyle, "Buna er meydanı derler bunda söz olmaz" akıncı, serhat türküsünü söylemeğe başladı ve yanındaki askerlere söylemeleri için işaret etti. Söyleyenler birdi on oldu, ondu yüz oldu, Osman Paşa'da onlara katıldı. Plevne'ni taşı toprağı dahi dile geldi, dil oldu, gönül oldu, bir oldu, türküyü söylemeye durdu. Sesler, semaya, gönüllere yükseldi. "Paşa bubam beni bırakma" diye ağlayan Ahmet'in gönlüne ulaştı. Ahmet, uykudan uyanır gibi kendine geldi, o da türküyü söylemeğe başladı. Hikmet Dede, Ahmet'i, yanına çekti, Ahmet, bu sefer Paşa'dan koptu, Hikmet Dede, Ahmet'e seslendi: -Ahmet'im... Paşa bubanın elini öp. Plevne'nin er meydanı, bizim Kızıl Elmamız olduğunu haykırmağa gidiyoruz. Ahmet, Osman Paşa'nın elini öptü. Osman Paşa da gözyaşları içinde Ahmet'i gözlerinde öptü: -Evladım, kısmetse yine görüşür, belki de Kızıl Elma'yı birlikte ararız. Ahmet, uyur gezer gibi "İnşallah Paşa'm" deyip kendisini çeken Hikmet Dede'yi takip etti. Gazi Osman Paşa, 'Buna Er Meydanı Derler' türküsünü söyleyerek giden Hikmet Dede ve onu takip eden Ahmet'in arkasından baka kaldı. "Yüce Rabbim bizi ve sizi, er meydanında rızasına aykırı sözden, ele, bele, dile ihanetten korusun.. Hünkarın erkanına ters işten muhafaza buyursun, sıdk-ı sadakatten ayırmasın. Ahmet evladım... İnşallah hep böyle Hikmet Dede ve onun gibilerinin peşinden gidersin" niyazıyla atına bindi, kendisini bekleyen işe, zamana, mekana ve kişilere, savaşa, ölüme doğru sürdü. *** Osman Paşa'nın kurmay subayları, Plevne Hükümet Konağı ve karargahtaki vesikaları topladılar, bir kısmını yaktılar, geri kalanını yanlarına aldılar. Bütün hazırlıklar, bir terkediş, çemberi yarma içindi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.