Paris sözüyle vuruldu

A -
A +

Hergeleci İbrahim ismini duyan Ali Raif'in yüzü aydınlandı: -Kendisini yakından tanırım. Hemen bizim köşkün dibindeki Abbas Halim Paşa'nın köşkünde kalır. *** -Bak Ahmet oğlum. Ben güleşte ustan, bu Ali Raif efendi de idman hocan olacak. -Te be koca ustam. Bu İstanbul çocuğu bana nasıl idman hocalığı yapar. Bir sıktımı kemiklerini kırarım be onun. Ahmet'in bu tepkisine hem Hergeleci İbrahim, hem de Ali Raif güldü. Kara Ahmet'in, ustası Hergeleci İbrahim ile birlikte Prens Abbas Halim Paşa'nın yalısında kalmaya başlaması on beş gün olmuştu. Hergeleci İbrahim, Deli Hafız'ın selamıyla gelen Kara Ahmet'i bir baba gibi bağrına basmıştı. Ahmet, yiyor, içiyor ve ustasıyla bütün gün idman yapıyor, yağlı güreşin inceliklerini öğreniyordu. Ahmet, Koca Yusuf'un ustası hakkında söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu anlamıştı. Ustası, ummadık zamanda beklenmedik ve bilmediği oyunlar yapıyordu. Ahmet, Hergeleci İbrahim ile çalışmaya başladıktan sonra yağlı güreşin elifini bile bilmediğini fark etmişti. Bu arada, değişik kimseler gelmişler, Ahmet'in belini, boyunu, göğsünü, pazularını ölçmüşler, Ahmet'in ustasıyla yaptığı güreşleri seyretmişlerdi. Ahmet, satılık koyun gibi sağına soluna bakılmasından çok rahatsız olmuş... Ustası Paşa'nın emri ile olduğunu söyleyince de çok kızmış, "Te bu bu Paşa bizi hepten de malı mı belledi" diye söylenmişti. Ahmet'in Ali Raif'ın idman hocalığına tepki göstermesi üzerine Hergeleci İbrahim açıklama yapma ihtiyacı hissetti: -Bak evladım. Bizim Paşa, sık sık Frenk diyarlarına, Paris şehrine gider. Orada Frenk usulü güleş seyretmiş. Senin de bu güleşi öğrenmeni istiyor. Bakarsın, bu Frenk diyarından güleşçiler gelir, o zaman Ahmet'i bunlarla güleştiririm, belli olmaz, Ahmet, bu Frenk diyarlarına gidip güreş de tutabilir, diyor. Frenk güleşinden anlıyanlar, senin vücudunun bu güleş için çok uygun olduğunu söylemişler Paşa'ya. Ahmet'in belden aşağı zayıf ama, belden yukarısı çok kuvvetli. Grekoromen denen Frenk güleşini çok iyi yapabilir, demişler. Ahmet, hemen itiraz etti: -Ustam, benim Frenk diyarlarında ve Frenk güleşiyle ne işim olabilir? Koca Osmanlı diyarı, er meydanları dar mı geldi, buraların suyu mu çıktı? Ben senin gibi yağlı güleş yapmak isterim. İstanbul'u da terk etmeye hiç niyetim yok. İbrahim pehlivan güldü: -Te be Ahmet, kimse sana yağlı güreşi bırak, İstanbul'u terket demez ki. Ahmet'in kızgınlığı geçmedi, Ali Raif'i işaret ederek konuştu: -A be bırak demezsiniz ama, bana şu çıta gibi delikanlıyı idman hocası tayin edersiniz, güzel memleketimi bırakıp Frenk diyarlarına gitmekten bahsedersiniz. Hergeleci İbrahim Ahmet'e takıldı: -Kızma be kızanım. Hele bir düşün. Bakarsın Frenk diyarlarına, Paris'e gidersin. O diyarların kızları çok işveli derler. Kimbilir senin gönlün de onlardan birine akıverir. Ahmet, Hergeleci'nin Paris'in kızları sözünü duyunca, vücuduna iğne batırılmış gibi irkildi, Paris kelimesiyle vuruldu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.